Ölümsüzleştiği Tarih: 19 Mart 1973
Elazığ Karakoçan’da gerici bir ailenin çocuğu olarak doğan Ahmet Muharrem Çiçek, üniversite öğrenimine kadar bu gerici kültürün etkisi altındaydı. Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Tıp Fakültesi’ne kaydını yaptırdı. Bu dönemden sonra öğrencilerin akademik-demokratik talepleri doğrultusundaki mücadelesinden, anti-faşist, anti-emperyalist mücadeleden etkilendi.
Yüksek öğrenim gençliğinin pratik faaliyetleri içinde giderek militanlaşan Ahmet Muharrem Çiçek, Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimini bir silah gibi kullanarak yıllar yılı kendisini çevreleyen gericiliğin etkisini üzerinden hızla attı.
Ahmet Muharrem Çiçek, içinde yer aldığı TKP/ML saflarında gelişmekte ve yetkinleşmekteydi. Parti Üyesi ve TİKKO İstanbul Bölgesi gerilla komutanı olan Ahmet Muharrem Çiçek, 19 Mart 1973 tarihinde İstanbul Şehremini’de polisle girdiği silahlı çatışmada ölümsüzleşti.
Ahmet Muharrem Çiçek son mermisine kadar düşmanla dişe diş çatışarak, mermisi bittikten sonra hiçbir değerin düşmanın eline sağlam geçmemesi için silahını parçaladı. Bu tavır yoldaşlarına Parti değerlerinin korunması ve düşmana teslim edilmemesi konusunda önemli bir gelenek bıraktı.
Bu olayı aynı çatışmada yaralanan Kutsiye Bozoklar şöyle anlatıyor:
“… Mart’ın 19’u… Gökyüzü beyaza kesmiş tümden, sokaklar mavi. Ve o sabah güneş inadına parlıyor sanki kavga misali. Dört kişi yürüyorlar diz boyu karlara bata çıka. Ahmet -Ona Apo diyorlar-, İlhan, Engin ve Ali. Adları böyle bilinmeli… Apo, o haylaz gülüşlü, çocuk bakışlı yoldaş: ‘Biliyor musun İlhan arkadaş’ demişti yanındakine dolmuş kuyruğunda, ‘daha bir 30 yıl daha yaşamak istiyorum’, ‘Neden 30 yıl?’ diye sormuştu yanındaki. Gülüvermişti: ‘Eh, devrimi görmeden ölmek istemem de ondan.’… Şehremini Kızılelma Caddesi- Kaşgarlı Mahmut Sokak 16 No’lu binaya, adı Kaplan Apartmanı mıydı neydi. Görünürde anormal bir durum yoktu ve her zaman emniyet için kararlaştırdıkları işaret yerinde duruyordu. Ayağındaki postalın ucuyla bodrum katın sokağına bakan camına vurdu İlhan. Pencereden bakan olmadı. ‘Girelim’ dedi Apo. ‘Bu toplantıyı mutlaka yapmamız lazım.’ Tedirgin, dört sempatizan öğrenci kalıyordu evde…
Dört kişiydiler. Güneşi dışarıda bırakıp aşağıya indiler. Sessizdi ortalık ve çok garip, zili her çalışta sanki kendisininkiymiş gibi karşı kapıda görünen kadın yoktu ortalarda. Kapı açıldı. İki Thomson dayanıverdi bağırlarına. ‘Buyurun’ dedi ölüm kadar soğuk bir ses. Buyurdular. Duvara dayadılar dördünü de…
Laflar uçuşuyordu havada. ‘Yeter artık uzatmayın dedi bir tanesi’. ‘Sıkıldık beklemekten bizi tutmaya ne hakkınız var.’ ‘Ne bu ayaklarınızdaki çamur hanım efendi, uzaklardan mı geldiniz?’… ‘Sana ne’, ‘Sana neyi göstereceğim sana…’, ‘Yok ya öyle mi?’… İşte tam o sırada ateşledi elinde beliriveren silahı Apo. Onları teslim alanlar hemen fırlayıp kapı dışarı attılar kendilerini. Kapı çok yakındı zaten. Bir anda oldu herşey.
Yalnızlardı artık. Önce kelepçeye ateş edip kırdılar… Bağlı oldukları kolektifin ilkeleri vardı: Asla teslim olmamak, arkadaşını terk etmemek, ele geçirildiklerinde mutlaka kaçmaya çalışmak ve çözülmemek gibi…
Ali ve Engin fırladılar hemen İlhan ve Apo geride kaldılar. Yanlarında taşıdıkları bir kısım dokümanlar çıktı ortaya ve yok edildi. Hızla hareket ediyorlardı ama zaman da hızla akıyordu… Kapıya yöneldikleri sırada geldi seslerini duydukları polisler. İlk çatışma… İlhan düştü, ateşin etkisiyle çarptı duvara, yere yığıldı. Polisler çekildiler, Apo içeri atladı. Bir an tereddüt ettiğini görünce ‘Git’ dedi ona İlhan. ‘Çabuk aşağı’. Yattığı yerden sesleri duyuyordu. Ali ve Engin arka tarafta yakalanmışlardı galiba… Apo barikat kuruyordu pencerenin önüne. Bir taraftan da İlhan’a sesleniyordu. Masaları, sandalyeleri götürdü. ‘Teslim ol!’ diye bağırıyorlardı Ona. ‘Teslim ol!’, devrimci sloganlarla yırtılıyordu Kaşgarlı Mahmut Sokağının boyun eğmiş suskunluğu. Bir an geldi ki silahlar sustu. Belli ki yeni bir taktik deneyeceklerdi. İlhan’ın yanına koştu Apo. ‘Nasılsın İlhan arkadaş’ dedi, artık gözlerini açamıyordu İlhan ‘İyiyim merak etme beni’ diye zorlukla yanıtladı Onu. Devam etti Apo; ‘İlhan arkadaş galiba ben burada öleceğim. Öyle görünüyor. Göreyim seni, işkenceden başın dimdik çık ve hakkını helal et.’ Bu bir veda anıydı. İri sözleri yoktu ki söylenecek. Hem sevmezdi de böylesini Apo. Paylaşılan ortak değerleri, kavgayı emanet etmeyi, birlikte dökülmüş alınterini ve yaşanılan güzellikleri sığdıracak başka sözcük bulamamamıştı…
Nihayet camlar kırıldı, içeri dolmuşlardı. Yaralı Apo’yu öldürdüler. Kafasına ard arda iki kurşun sıkmışlardı…”
ÖLÜMSÜZLÜĞÜNÜN 6. YILINDA TKP/ML TARAFINDAN YAYINLANAN AÇIKLAMA:
A. MUHARREM ÇİÇEK YOLDAŞI ANIYORUZ!
Çeşitli Milliyetlerden Emekçi Halkımız;
19 Mart, Yiğit Halk Savaşçısı Ahmet Muharrem Yoldaşın 12 Mart faşizmi döneminde hunharca ketledilişinin 6. yıldönümüdür.
Komprador patron-ağa devletinin çelik yelekli otomatik tüfekli polis gücü, 19 Mart 1973 günü, A. Muharrem’in kaldığı evi kuşattı. Eli kanlı faşist köpekler partimize ve halkımıza düşmanlığın verdiği kudurganlıkla, yoldaşımıza karşı azgın bir saldırıya giriştiler. Ama kahramanca bir direnişle karşılaştılar. 1,5 saat kadar süren bir çatışmadan sonra ağır yaralı olarak ele geçirilen A. Muharrem Yoldaş, onun cesaret, azim ve kararlılığından derin bir korkuya kapılan faşist köpekler tarafından katledildi.
Kardeşler:
A. Muharrem kendini bütün varlığı ile çeşitli milliyetlerden halkımızın kurtuluş davasına adamış gerçek bir Marksist- Leninist, yılmaz bir Halk Savaşçısı idi. O, halkımızın baskı, sömürü ve zulmünden kurtuluşunu sağlamak için, emperyalizme ve onun yerli uşaklarına karşı korkusuzca mücadeleye atılmak gerektiğinin bilincinde idi. İşte bunun için 12 Mart faşizminin azgın zulmüne rağmen, elde silah Türkiye Proletaryasının öncü müfrezesi Partimiz TKP/ML ( Türkiye Komünist Partisi/ Marksist-Leninist)’in saflarında, onun yiğit bir üyesi ve TİKKO ( Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu) Bölge Komutanı olarak faşist diktatörlüğe karşı savaşıyordu. Halk savaşının kıvılcımlarını tutuşturmaya, halkımızı proletarya önderliğinde teşkilatlayıp Demokratik Halk Devrimi mücadelesine seferber etmeye çalışıyordu.
Ahmet Muharrem Yoldaş, can bedeli bir mücadele yürüttüğü bu yolda, ölümü seve seve kucakladı. Faşizme karşı teslimiyeti değil, yiğitçe direnişi seçerek devrime inancın, halka bağlılığın en şanlı örneklerinden birini daha verdi. O, ölümüyle bile halk düşmanlarının, faşist köpeklerin yüreğine korku saldı. Teslimiyetçilere, döneklere, kavga kaçkınlarına ağır darbe indirdi. Daima yükseklerde taşıdığı proletaryanın kızıl bayrağını son nefesini verirken bile yere düşürmedi!
İşçiler, Köylüler, Tüm Emekçi Halkımız!
12 Mart dönemi halkımız üzerindeki baskı, sömürü ve zulmün katmerleştiği karanlık bir dönemdir. 12 Mart’ta, komprador patron ağa devleti halkımıza karşı azgın bir saldırıya girişti. Halkımızın devrimci mücadelesini bastırmak için faşist terör gemi azıya aldı. Halkımız daha da koyu bir yoksulluk ve sefaletin kucağına itildi. Bir avuç vurguncu-talancı, komprador patron ağa, tefeci tüccar, spekülatörün tatlı karları ise had safhaya vardı. Sömürü ve zulüm çarkı halkımızın eti-kanı-kemiği üzerinde döndü. Devrimci, yurtsever, işçi-köylü, genç, memurun kanı bu dönemde daha çok aktı. Kürt Ulusu ve diğer azınlık milliyetler üzerindeki milli baskı doruk noktasına vardı.
Faşist Diktatörlüğün Zulmü Altında İnleyen, Acı Çeken Emekçi Halkımız:
Yıllardan beri emperyalist efendileriyle kol kola; işçilerin, köylülerin, tüm emekçi halkımızın alın terini, emeğini insafsızca sömüren, ülkemizin yer altı ve yerüstü kaynaklarını yağmalayan, sömürü ve zulüm düzenlerini sürdürmek için halkımızı koyu bir faşist diktatörlük altında inleten hakim sınıflar, bugün halkımıza karşı yeni tertipler peşinde koşuyorlar. Haince planlar kurarak yeni 12 Mart’lar tezgahlamaya çalışıyorlar. Halkımızın ekonomik, demokratik haklarını tümüyle gasp etmek, grevleri, direnişleri yasaklamak, işçi ücretlerini taban fiyatlarını dondurmak, peş peşe yeni zamlar, develüasyonlar yapmak, halkımız üzerindeki sömürü ve zulmü katmerleştirmek, hem halkımızın halk demokrasisi ve bağımsızlık mücadelesini boğmak, hem de halkımızı daha da fazla sömürerek mallarına mal, milyonlarına milyonlar katmak istiyorlar. Bunun için yeni tasarılar hazırlıyor, yeni uygulamalara girişiyorlar.
Hakim sınıfların 26 Aralık’ta faşist CHP Hükümeti aracılığıyla uygulamaya koydukları sıkıyönetim paşaları Üruğ’lar, Ersun’lar… İşte bunun için peş peşe bildiriler yayınlıyor, mitingleri, yürüyüşleri, yasaklıyor; derneklerin kapılarına kilit vuruyorlar. Bunun için yurtsever, devrimci basını susturmaya çalışıyorlar.
Emekçiler;
Yeni 12 Mart’ları önlemenin, faşizmi mezarına gömmenin, emperyalizmin, komprador kapitalizmin, feodalizmin halkımız üzerindeki her türlü baskı, sömürü ve zulmüne son vermenin tek yolu Demokratik Halk Devrimidir. Proletaryanın ve O’nun Marksist-Leninist Partisi önderliğinde, işçi-köylü temel ittifakı üzerinde yükselecek olan Demokratik Halk Devrimi Mücadelesi zafere ulaşmadıkça halkımızın gerçek kurtuluşu sağlanamaz. Demokratik Halk Devrimi ile halkımızın üzerindeki her türlü zulüm, katliam ve işkence son bulacaktır. Halkımız için gerçek bir demokrasi, Halk Demokrasisi sağlanacaktır. Bütün hazine ve ağa toprakları ihtiyacı olan köylülere dağıtılacaktır. Emperyalistlerin ve onların uşağı kompradorların bütün mal ve mülklerine el konulacaktır. Kürt Ulusu ve diğer azınlık milliyetler üzerindeki milli zulme son verilecek, her ulus kendi kaderini tayin edecektir. Tüm milliyetler için tam hak eşitliği sağlanacaktır.
İşte bu şanlı mücadele halkımıza önderlik edecek ve devrimimizi zafere ulaştıracak olan güç, Türkiye Proletaryasının öncü kurmayı Partimiz TKP/ML (Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist)’dir. Partimiz uzun süreli Halk Savaşı yoluyla komprador patron ağa devlerini yıkacak, demokratik halk iktidarını kuracaktır. Partimizin mücadelesi bununla da bitmeyecek, durmaksızın sosyalizmi inşa edecek, insanın insanı sömürmediği, bayrağında “Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacı kadar” yazan sınıfsız komünist toplumu kurana kadar mücadelesini sürdürecektir.
İşte, Ahmet Muharrem Çiçek Yoldaşımız Partimizin önderliğinde böyle bir düzeni gerçekleştirme yüce amacı uğrunda gözü kırpmadan ölüme gitti. O’nun otomatik tüfeği yoktu. Çelik yeleği yoktu. Ama çelik gibi bir yüreği vardı. O’nun yüreği sefalet içinde yüzen halkın davası için çarpıyordu.
– AHMET MUHARREM ÇİÇEK YOLDAŞ ÖLMEZ!
-KOMPRADOR PATRON AĞA DEVLETİNİ YIKACAĞIZ, DEMOKRATİK HALK İKTİDARINI KURACAĞIZ!
-TÜM FAŞİST KATİLLERİNDEN, İŞKENCECİLERDEN, MUHBİR VE AJANLARDAN HESAP SORACAĞIZ!
-DEVRİM ŞEHİTLERİMİZİN DÖKÜLEN KANLARINI YERDE KOYMAYACAĞIZ!
-YAŞASIN TKP/ML (TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ/MARKSİST-LENİNİST) VE O’NUN ÖNDERLİĞİNDEKİ TİKKO (TÜRKİYE İŞÇİ KÖYLÜ KURTULUŞ ORDUSU), TMLGB (TÜRKİYE MARKSİST-LENİNİST GENÇLİK BİRLİĞİ)!
Mart 1979