Filistin halkının, Filistin ulusal kurtuluş güçlerinin işgalci İsrail devletine karşı mücadelesi haklıdır, meşrudur!
Bu gerçeği çeşitli gerekçelerle eğip-bükerek işgale karşı direnişe gölge düşürmeye çalışan her türlü düşünce ve tavır bilinmelidir ki işgal destekçiliğidir. Siyonist İsrail, emperyalist sistemin en güçlü ve barbar temsilcileri tarafından büyük bir siyasal ve askeri destekle beslenen, tekelci sermaye gruplarının en önemlilerinin desteğine sahip bir devlettir. Bu gericliğe meydan okuyarak gösterilen direnişi Filistin Ulusal Kurtuluşu kapsamı dışına çıkarmak emperyalizmin ve siyonizmin saflarında sıralanmaktır.
Filistin direniş ve işgal karşıtı güçlerin başlattığı “Mescid-i Aksa Tufanı” ezilen, baskı altında tutulan, ulusal kimlikleri ve hakları yok sayılan, toprakları işgal altında tutulan bir ulusun ve halkın en temel, en meşru karşı duruşudur. Dünya proletaryası ve ezilen halkları tarafından amasız-fakatsız desteklenmesi gereken bir mücadeledir. Burada temel ve baş çelişki meşru olmayan bir işgal ve meşru olan işgal karşıtlığıdır. Bu temel ve baş çelişkiyi oluşturan esas ve mücadele edilmesi gereken yan ise gerici İsrail devletidir. Siyonist gericilikle şekillendirilmiş İsrail gerici devleti, başta Filistin halkı olmak üzere hem bölge halkları hem de dünyanın diğer parçalarının emperyalist zulüm ve bağımlılık ilişkileri içinde şekillendirilmesinin, bu gerici sistemin yaşatılmasının önemli bir parçasıdır. İsrail devleti, emperyalist gericilik ve halk düşmanlığının merkezi odaklarından birisidir. Dünya halklarının tanık olduğu en büyük soykırımlardan bir tanesine uğramış bir ulusun Filistinlilere benzer bir vahşetle saldırması ise İsrail devletinin bir başka ironik gerçekliğidir.
Gazze dünyanın en büyük açık askeri hapishanesidir. Burada yaşayan 2 milyon Filistinli, adeta bir savaş makinası olan işgal güçleri tarafından çevrilmiştir. Her türlü temel insani ihtiyaçlardan dahi yoksundur. Tel örgüler ve duvarlar örülerek dünyayla bağlantısı kesilmiştir. Gelen yardımlar dahi İsrail siyonizminin izin verdiği ölçüde ve sınırlıdır. Gazze havadan, karadan, denizden ve uzaydan en yüksek teknolojik aygıtlarla sürekli gözetim altındadır. İşte 7 Ekim 2023 tarihinde 14 Filistinli direniş örgütünün ortak iradesiyle Gazze’den yükselen “Aksa Tufanı”, tarihin bu en aşağılık işgaline karşı yani bu çelişkinin çözümüne yönelik meşru müdahalenin kendisidir.
Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı, işgale uğrayan ve bu işgale karşı mücadele eden güçlerin önderliklerinin niteliğinden bağımsız tanınması ve desteklenmesi gereken bir haktır. Filistin ulusal kurtuluş ve anti-işgal mücadelesi, çeşitli sınıf ve tabakaların ideolojik, politik renklerini taşımaktadır. Her sınıf ve tabakanın kendi önderlik çizgisiyle sürdürdüğü direniş ve işgal karşıtı mücadele, hareketlerin kendi ideolojik dünya görüşlerine uygun bir Filistin kurmayı amaçlamaktadır. Yine bu sınıfsal niteliklerine uygun hem kendi içlerinde hem de dışlarındaki güçlerle ilişkiler kurmakta ve ittifaklara girmektedirler. 14 Filistinli örgütün birlikte başlattığı işgal karşıtı savaşı, Hamas ve Hamas’ın ideolojik-politik çizgisine sıkıştırarak açıklama çabaları masum değildir. İsrail işgalciliğini meşrulaştıran ve işgale karşı direnişi mahkum eden, emperyalistler ve işgalci güçler karşısında boyun eğmeyi vaaz eden gerici bir duruştur.
HAMAS’ın ideolojik-politik çizgisi üzerinden sürdürülen “gericilik” ve “destek” tartışması ulusal sorunun özü ve ulusal hareketlerin niteliği konusunda hatalı ve tehlikeli tartışmalara yol açmaktadır. Enternasyonal proletarya, emperyalist mali sermayenin egemenliği altında ezilen ulusların ve halkların kurtuluş mücadelesinin yanındadır. Bu tutum kendi halkını gerçek bir enternasyonalist ruhla, yönelimle ve emperyalizme karşı tutarlı bir çizgiyle şekillendirme çizgisidir. Yaklaşımımız buna dayandığı noktada Filistin Ulusal Kurtuluş mücadelesinin haklı, meşru niteliğiyle dayanışmanın devrimci bir sorumluluk olduğu netleşecektir. Ulusal hareketlerin niteliği meselesi ise oldukça görecelidir. Bu noktada Stalin yoldaşın yaklaşımı ana dayanak noktamızdır. “Ulusal hareketlerin muazzam çoğunluğunun kuşku götürmez devrimci karakteri, tıpkı tek tek bazı ulusal hareketlerin mümkün gerici karakterinin göreli ve kendine özgü olması gibi, göreli ve kendine özgüdür. Emperyalist baskı koşulları altında ulusal hareketlerin devrimci karakteri, harekette mutlaka proleter öğelerin yer alması gerektiğini; hareketin devrimci ya da cumhuriyetçi bir programa, demokratik bir temele sahip olması gerektiğini önşart koşmaz.” (Stalin Cilt-6 syf:139) Filistin ulusal kurtuluş hareketlerinin tutarsız şekilde de olsa ulusal kurtuluş mücadelesi, Siyonizm’in ve egemen emperyalist sistemin altını oyan bir yapıya sahiptir. HAMAS’ın tutarlı bir anti-emperyalist çizgisinin olmaması, bir emperyalist güce karşı başka bir emperyalist güce yaslanma eğilimi taşıması gerçeğin bir yanını ifade etmektedir ve hiç kuşkusuz bu birçok ulusal hareketin içinde bulunduğumuz koşullarda sorunu olarak görülmelidir. Ancak ulusal kurtuluşçu mücadelenin desteklenmesi için aranan şart egemen devletin ve emperyalist gücün altını oyan bir tutum içinde olup olmadığıdır. Bu yaklaşımla sorunu ele almak Filistin Ulusal Kurtuluş mücadelesine ve hareketlerine bakış açımızı berraklaştıracaktır.
Filistin ulusal kurtuluş mücadelesine görünürde destek veren Türkiye, İran ve birçok Arap ülkesi ile komünist ve devrimcilerin tutumunu aynılaştıran bir yaklaşım da ortaya çıkmaktadır. Bu devletlerin Filistin ulusal kurtuluşundan anladığı şey emperyalist sistemin parçası ve uzantısı olan bağımlı bir Filistin’dir. Bu tutumları kendi uşak karakterlerine oldukça uygundur. Bunun yanında Filistin Ulusal Mücadelesi konusunda oldukça tutarsız, ikircikli ve İsrail Siyonizm’iyle ilişkilerini ve onun sürekliliğini önceleyen bir öze sahiptir. Filistin Ulusal Kurtuluş mücadelesini emperyalist egemenliğin selameti için bir çıban olarak gören, Siyonist İsrail’in egemenliğine gölge düşürmeyecek şekilde çözüm yaklaşımına sahiptirler. Bu yüzden İsrail ile her türlü ekonomik, siyasi ve askeri ilişkilerini açık ya da örtülü şekilde sürdürmekten geri durmazlar. Filistin için öngördükleri özgürlük, İsrail’in kabul edilebilir noktaya çekilmesi ve emperyalist zincire bağlı bir küçük ve sınırlı devlet şeklindedir. Bunun komünistlerin ve devrimcilerin yaklaşımına düşmanlık içeren karakteri açıktır.
Benzer gerici söylem ve pozisyon alışları, Kürt ulusal kurtuluş güçlerinin ve Kürt halkının büyük bedellerle sürdürdüğü direniş ve kazanımlara karşı da görmekteyiz. Onlarca yıldır sürdürülen Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi de aynı anlayışla küçümsenerek, emperyalizmle işbirliği ile suçlanarak objektif olarak Türk devleti başta olmak üzere bölge gerici devletlerine omuz veren tutum almaktadır. Emperyalizm yardakçısı ve güçlünün yanında durmayı ilericilik olarak pazarlayan bu anlayış sahipleri, benzer tutumu Türk devletinin son bir haftadır Rojava’da Kürt ulusuna karşı gerçekleştirdiği saldırılar karşısında da sürdürmektedir. Bu kesim, Türk devleti Rojava’da bombalarla elektrik santrallerini, hastaneleri yerle bir ederken hatta tarlada çalışan Kürt emekçilerini bombalayarak katlederken bu saldırılar karşısında ya üç maymunu oynamayı ya da şovenist histeriyle “terörizmle mücadele” adı altında desteklemeyi tercih etmişlerdir. Tüm bu görmeme ve yok saymalara, çeşitli gerekçelerle yaftalamalara rağmen Kürt Ulusal Hareketi NATO’nun bir parçası olan, emperyalizme uşaklıkla karakterize olan bir güce karşı mücadele etmekte ve darbeler vurmaktadır.
İsrail, devasa askeri-teknik imkanlara ve “Demir Kubbe” ismiyle asla karşı konulmaz olarak kendisini propaganda ederek efsaneleştirilen “bir güvenlik duvarına” sahipti. Filistin direniş güçleri havadan ve karadan tam 28 noktada “o duvar vız gelir vız” diyerek savaşı başlatmıştır. Bu savaş, aynı zamanda “savaşta son tahlilde belirleyici olan insandır” sözünü bir kez daha kanıtlayan bir niteliğe de sahiptir.
Mücadelesinin meşruluğuna inanmış ve bu doğrultuda örgütlenerek güçlerini ortak düşmana karşı birleştirmiş halkın karşısında hiçbir gerici güç uzun süre dayanamaz. Tıpkı gerici İsrail devleti gibi emperyalistler ve uşakları askeri, teknik, istihbari, ekonomik güçlerine güvenerek kendilerini yenilmez ve dokunulmaz olarak göstermeye çalışsalar da halkın örgütlü gücü karşısında defalarca yenilgiye uğramışlardır.
Sınıflar mücadelesi tarihi bunun sayısız örnekleri ile doludur. Başkan Mao’nun “Emperyalizm ve Bütün Gericiler Kağıttan Kaplandır” tanımlaması emperyalistler ve uşaklarının gerçek niteliğini ortaya koyarken aynı zamanda halkın gücüne olan güveni ifade etmektedir.
Filistin halkının ve Filistin işgal karşıtı güçlerinin mücadelesi bizlere bir kez daha göstermektedir ki emperyalistler ve gericiler ancak halkın örgütlü ve silahlı güçleri tarafından yenilgiye uğratılabilir. Onların yaratmaya çalıştıkları dokunulmazlık ve yenilmezlik algısı halkın örgütlü gücü tarafından paramparça edilebilmektedir. Filistinli on dört örgütün dünyanın en korunaklı ve askeri gücüyle övünen gerici İsrail devletine yönelik gerçekleştirdiği operasyonu selamlamak, yanında olmak proleter devrimciler açısından doğru olan tutumdur.
İsrail Siyonizm’i ve onun hamisi ABD emperyalizmi ve tüm batı emperyalistleri bugün Filistin ve özelde Gazze’ye nefret ve öfke kusmaktadır. İsrail gericiliği yediği darbenin acısını 2 milyonluk Gazze’yi sınırsız şekilde bombalamakla, tam anlamıyla aç ve susuz bırakmakla telafi etmeye çalışmaktadır. “Tam taarruz” parolasıyla Gazze’yi bir şekilde insansızlaştırarak yok etme hesabı yapmaktadır. ABD savaş gemileri Gazze’yi denizden abluka altına alacak adımları atmaktadır. Bu aynı zamanda ABD’nin bölge için güttüğü planları uygulama hesabı, Akdeniz’in enerji hattı için güvenli şekilde düzenlenmesine yeni fırsat olarak değerlendirilecektir. Gazze ateş ve barutun ablukası altına alınmış, ölüm ve göz yaşı saçan bir zalimlik dizginlerinden boşanmış, abluka su-elektrik ve gıda ihtiyaçlarının tümüyle kesilmesiyle vahşileşmiştir. Direnişin ve mücadelenin ana dinamiği olan kitleleri yok ederek çözüleceğine inanmış bir Siyonist ve emperyalist saldırganlık söz konusudur. Kara operasyonuyla saldırının dozunu arttırma planları açık açık konuşulmaktadır. Hiç kuşkusuz tüm bu hesapların kolay olamayacağı açıktır. “Aksa Fırtınası” Filistin halkının direnişinin “kaybedecek bir şeyi olmayan” bir cürete ve cesarete sahip olduğunu göstermiştir.
Filistin Ulusal Kurtuluş mücadelesinin başkaldırı ve direnişini selamlıyoruz. Siyonizm’in Filistin’i ölüm ve gözyaşı ile boğarak daha fazla köleleştirmesine karşı halkımızı mücadeleye ve dayanışmaya çağırıyoruz.
Ezilen ve Baskı Altında Tutulan Halklar ve Uluslar Kazanacak, Emperyalistler ve Uşakları Kaybedecektir!
Zafer Direnen ve Savaşan Halkların Olacaktır!
Yaşasın Filistin Halkının İşgal Karşıtı Mücadelesi!
Yaşasın Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı!
Ekim 2023
TKP/ML MK-SB
Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist Merkez Komite-Siyasi Büro