Ölümsüzleştiği Tarih: 10 Ekim 1981
1981’in Eylül ayında TİKKO gerillası Pir Hasan Kulaç’ın şehit düştüğü çatışmanın ardından süren operasyonlar sırasında bölgedeki gerillaların yerini öğrenebilmek amacıyla Dersim-Ovacık köyü doğumlu Behzat Firik, evinden alınarak ormanda Kulaksız Yüzbaşı olarak bilinen Aytekin İçmez tarafından sorguya çekilir. Aslen Erzincanlı olan bu faşist, dedesi 38 Dersim isyanında, isyancıların kurşunuyla öldüğü için dedesinin intikamını almak amacıyla Dersimlilere azgınca saldırmaktadır.
Behzat’ın ağabeyi “kardeşimi nereye götürüyorsunuz” deyince Onu da birlikte götürürler. İki kardeşi karşılıklı olarak ağaca bağlayan faşistler en aşağılık işkencelerine başlarlar. Behzat Firik’i konuşturup ondan bilgi alabilmek amacıyla ateşte ısıttıkları kızgın demir ile vücudunun çeşitli yerlerini, dudağını ve dilini yakarlar. Ama çabaları boşunadır. Behzat Firik, tüm soruları cevapsız bırakır. Daha sonra gözü dönen caniler, Behzat Firik’in ayaklarını ateş közüne sokarlar. Kardeşine böylesine işkenceler yapılırken kendinden geçen ağabeye “bak sen söyle yoksa kardeşini öldüreceğiz” diye sürekli baskı yaparlar. Ancak bu şekilde de birşey elde edemeyince çareyi Behzat Firik’i kurşuna dizmekte bulurlar. Sonrasında ise “kaçtı, dur ihtarına, uymadı, biz de vurduk” diye meseleyi geçiştirmeye çalışırlar.
TKP/ML militanı olan Behzat Firik’i anlatırken bugün dahi gözleri dolan bir okul arkadaşı; Behzat Firik’in okulda suskun, sakin bir insan olduğunu, arkadaşlarıyla çok uyumlu biri olduğunu, en öne çıkan özelliğinin fazla konuşmaktan çok seyretmek, dinlemek ve iş yapmak olduğunu belirtmektedir.
Behzat Firik
Yoksuldu
Yoksuldu yaşamları
Toprak evlerin kilerinde
ekşi yajda kokusu sinmişti
bir ağustos sabahı
Kesfer yeşili ormanlarında nem vardı
Hölük-uşağı köyünün
Yükseklerde dağılmayan atomik duman… Çalındı kapıları
tereddütlü elleriyle araladığında
Ondokuz yaşında bir civandı
İnsanlığına insan
İnsanı insanlığına hayran ettiren
Bir candı alınan…
“Öldürecekler” dedi içinden
Kardeşlerden büyükleri
“Ben de kardeşimle geliyorum” dedi…
ve atıldı ileri
…
Ormana geldiklerinde durdular
Cevapsız kalmaya mahkum
Bir soru sordular civan’a
sustu
Şiddetli bir dipçikle çenesine kudurdular
Ve beynindeki evetli tüm imgeleri vurdular…
kuru kibrit tavında bir öbek odun topladılar Asırlık bir ağacın yatay dalına
bağlanmış iple
Behzat’ı ayaklarından aşağı sarkıttılar
Ve kibriti çaktılar
Ateş insanla
Hayır evetle savaştaydı
“Ya burada yanacaksın
ya sığınağını söyleyeceksin gerillanın”
diyen düşmandı
Evetleri yutan insan
Ateşe yalanandı
Ölümüne susandı
İki candı
Biri yanmakta olan
Diğeri yanana baktırılandı
Bir annenin karnında yaşam bulan
İki can
iki civan
yanan militan
baktırılan sempatizandı
Yanan küçüğüydü baktırılanın Baktırılan büyüğüydü ateşte yananın Yananı ateş kavuruyordu, inliyordu, bağırıyordu
baktırılan adsız bir ölüm’e mahkum edilmiş ama ölmüyordu;
Görüyordu, duyuyordu, soluyordu Biri baktırılma cehenneminde vurulan Diğeri cehennemi alazlar içinde kavrulandı Yanan gerilla birliğinin yerini bilen Baktırılan
Yananın gerillanın yerini bildiğini bilendi
İkiz insan
Altmış düşman
Dünya ateş ve can
Dünya ateş ve insandı
Biri gözdağı hükümdarlığında tutsak
Diğeri kavrulan alevlerle cenge tutulandı
Ateş ve insan
Konuşan ateş
Susan insandı
Konuş diyen silahlı düşmandı, çırpınan “Biliyorum ama söylemem” diyen militandı sakin olan
alazlar diline ulaşmadan ilk ve son kez konuşan Ve ölümüne susandı
En onulmaz inkarındaydı insan kendinin en çirkin katlindeydi insan değerlerinin
En soylu savunmasındaydı insan değerlerinin Soyluluk bedeninde yanmaktaydı Behzat Firik’in
Behzat yanıyordu
Yakanlar yalvarıyordu
Behzat susuyordu
Firik firikti terleri
Firik firikti derileri
Kulağı kesik faşist subayın
Enik enikti dilleri
Dünya kaygısız ikilenmişti
Yeryüzü ikiye bölünmüştü
Ve cenk sonuca evrilmişti.
“bildiğini söyle kurtulursun” diyen
Sesi enik oldu yenilen
“Ateş öldürmez direnenleri” diyen Behzat Firik’ti yenen.