Ölümsüzleştiği Tarih: 24 Kasım 2016
1995 Dersim-Ovacık Kızılveran köyünde dünyaya gelen Esrin Güngör yoldaş, 1994’te köyleri yakılınca ailece Hanuşağı köyüne yerleşirler. Küçük yaşına rağmen hem okuyup hem de çobanlık yapan Esrin yoldaş, köylerine gelen gerillalardan çok etkilenir. TKP/ML’nin düşünceleriyle Lisede okurken tanışır ve bu süreçte gerek gençliğin eylemlerinde gerekse toplumsal eylemlerde aktif bir şekilde yerini alır. Ticaret Lisesinden mezun olan Esrin yoldaş, sistemin, halk gençliğini geleceksizleştirme saldırılarına karşı yüzünü kadının özgürlük mücadelesinde önemli bir yeri olan gerilla mücadelesine döner. 2014 Temmuz’unda Halk Ordusu TİKKO’ya katılan Esrin yoldaş, bundan sonra bitmek bilmeyen öğrenme azmi ve coşkusuyla artık dağların Zilan’ı olmuştur.
Zilan yoldaş, mücadelede çok yeni olmasına rağmen karşılaştığı zorlukları ve yaşadığı çelişkilerini her seferinde yüzünü örgüte dönerek aşmasını bilmiştir. Zilan yoldaşın gerilla yaşamı, kadınların savaşta nasıl kısa sürede gelişip değiştiğinin en yalın ifadesi olmuştur. Köylülerle ilişkisinde en çok da kendisi gibi birçok kadına umut taşıyan Zilan yoldaş, kısa sürede kitleler ve yoldaşları arasında eksikliği en çok hissedilen yoldaşlardan biri olmuştur. Sanatsal faaliyetlere ilgisi gelişkin olan Zilan yoldaş, TİKKO Müzik Topluluğunun aktif bir üyesiydi.
Gerilla alanında kadının politik ve pratik olarak özneleşmesi ve özellikle askeri pratiklerde öne çıkmasında en çok emek harcayan ve hızlı gelişim gösteren yoldaşlardan biri olmuştur. Özellikle askeri olarak yetenekli olan Zilan yoldaşın düşman kini ve düşmana vurma isteği, Mercan ve Geyiksuyu şehitlerinden sonra çok daha fazla öne çıkmıştır.
Zilan yoldaş bu süreçte HPG/YJA-Star gerillası Ekin Wan’ın katledilmesine misilleme olarak yapılan ve iki askerin öldüğü Geyiksuyu karakol eylemi, Sinan ve Rıza yoldaşların ölümsüzleşmesine misilleme olarak dört askerin öldürüldüğü Hozat Pakire Karakoluna yönelik saldırı eylemi ve Ankara Gar Katliamında yaşamını yitirenlerin anısına Amutka Karakolu’nun Güvenlik Tepesi’ne yapılan eylemler başta olmak üzere birçok eylem ve askeri pratiklerde görev almıştır.
24 Kasım 2016’da Dersim Aliboğazı’na yönelik yapılan hava saldırısında Ahmet (Yetiş YALNIZ), Munzur (Serkan LAMBA), Ferdi (Doğuş Fırat Doğan), Orhan (Alican BULUT), Tuncay (Murat Mut ), Cem (Umut POLAT), Ekin (Gamze Gül KAYA), Özlem (Hatayi BALCI) yoldaşlarla birlikte ölümsüzleşti.
Esrin Güngör (Zilan)yoldaş ölümsüzleştiğinde TKP/ML militanı ve TİKKO savaşçısıydı.
TKP/ML TİKKO Dersim Bölge Komutanlığı’nın açıklamasından;
“24-28 Kasım 2016 tarihinde Dersim Aliboğazı’nda 12 halk savaşçısını ölümsüzlüğe uğurladık.
24 Kasım günü saat 13.00’da düşman, Aliboğaz üzerinde İnsansız Hava Araçları ile keşif faaliyeti yürütmüş ve bu sırada almış olduğu görüntüler sonrası saat 15.00’da bu alanları savaş uçakları ile vurmuştur. Bu saldırılar sırasında Ahmet (Yetiş YALNIZ), Munzur (Serkan LAMBA), Ferdi (Doğuş Fırat Doğan), Tuncay (Murat MUT), Orhan (Alican BULUT), Cem (Umut POLAT), Ekin (Gamze Gül KAYA), Özlem (Hatayi BALCI) ve Zilan (Esrin GÜNGÖR) yoldaşlar şehit düşmüştür.
Düşman, uçak saldırılarının hemen ardından Aliboğaz’ı kobra helikopterler ve havanlarla yoğun bir şekilde vurmuş, alana yönelik geniş çaplı bir operasyon başlatmıştır. Operasyonlar devam ederken başka bir noktada konumlanan gücümüz, biri 28 Kasım’da olmak üzere iki farklı noktada düşmanın operasyon gücüne yönelik eylemler gerçekleştirmiştir. Bu saldırılar sırasında düşmanın 4 ölüsü ve yaralıları olmuştur. 28 Kasım’daki eylem sırasında ise Aşkın (Hasan KARAKOÇ), Bakış (Samet TOSUN) ve Hakan (Ersin EREL) yoldaşlar şehit düşmüşlerdir.
Düşman, yapmış olduğu operasyon sırasında uçak saldırılarında şehit düşen Munzur, Ferdi, Cem, Orhan ve Tuncay yoldaşlar ile 28 Kasım’da şehit düşen Aşkın, Bakış ve Hakan yoldaşların cenazelerini almış, ancak diğer cenazelere ulaşamamıştır.
Şehit düşen diğer yoldaşlardan Zilan ve Özlem yoldaşların cenazelerini bulmamıza rağmen, Ahmet ve Ekin yoldaşların ise bedenleri uçak saldırısından kaynaklı bütünlüğünü kaybettiği için bulunamamıştır.”
Esrin Güngör (Zilan) yoldaşın kaleminden…
“İç birliğimiz sağlamlaştıkça kendimizi daha güçlü hissettik”
Kadınların savaşta daha çok güçlendiklerini, daha çok güzelleştiklerini, daha çok birbirlerini tamamladıklarını gördüm. Benim için kadınların özgür olması demek; birlik ve beraberlik içerisinde savaşta öncü olmalarıdır. Silah en çok kadına yakışıyor. Çünkü en çok ezilen odur. Çünkü gerçekten savaşmanın gereğine inanan kadın, o silahın hakkını veriyordur. Kadın bin yıllardır ikinci planda tutuluyor. Eve hapsediliyor. Mal olarak görülüp alınıp satılıyor. Tacize, tecavüze uğruyor. Sürekli zayıf görülüyor. Oysa kadınlar zayıf değiller. Yaşadıkları onca baskıya, zulme, ezilmeye karşı ayakta durabiliyorlarsa bu onların ne kadar güçlü olduklarını gösterir. Kadınlar bu gücü ancak savaşın içinde açığa çıkarabiliyorlar.
Kadın yaşamın her alanında köleleştirilmek isteniyor. Biz buna izin vermiyoruz. Bir kadının savaş içinde nasıl değişip kendini yenileyebildiğini gördüm. Kadınların örgüte ne kadar çok emek harcadıklarını gördüm. Sabırlı, cesaretli, azimli ve kararlı olduklarını gördüm.
Kadının savaş içinde de kendini var edebilmesi, özne olabilmesi için ayrıca mücadele etmesi, emek vermesi gerekiyor. İlk zamanlar aynı noktada kalıyorduk erkek yoldaşlarla. Sonra kendimize ait yaşam alanlarını kazandık. Ayrı mangalarda kaldık, ayrı noktalarda kaldık. Kendi mangamızın, kendi noktamızın komutasını kendimiz yaptık. Sonra birbirimizden güç alabilmeyi öğrendik. Birbirimizi çözüm gücü olarak görebilmeyi öğrendik. Faaliyette kadın timi olarak köylere gittik. Örgütlenme çalışmaları yaptık, eylemler örgütledik. Daha fazla birbirimizi tercih etmeye başladık. Başlarda köylüler “sizin yanınızda niye erkek yok, size bir şey olursa ne yaparsınız, siz güçsüzsünüz” diye yaklaşıyorlardı. Ama biz ısrar ettikçe bize bakışları da değişti. Kadınlar olarak askerileşme, savaşa daha aktif katılma daha fazla gündemimize girmeye başladı. Bir süre sonra bizi kadın olarak değil de gerilla olarak görmeye başladılar. Bu en başta da bizim kendimize nasıl baktığımız, kendimizi nereye koyduğumuzla ilgiliydi.
Kadını güç olarak görmede başlarda çok sorun yaşadık. Ama pratik içinde beraber faaliyet yürüttükçe, birbirimizin acılarına dokundukça, aynı sorunları yaşadıkça, birbirimizi daha fazla anladık. Birbirimizden güç almaya başladık. O zaman gördük ki kadınlar birbirini daha iyi anlıyorlar. İç birliğimiz sağlamlaştıkça kendimizi daha da güçlü hissettik.
Pratik içinde de özgün timlerde bunu daha çok görebiliyoruz. Örneğin en sık yaşadığımız yok sayılma, küçümsenme durumları özgün timlerde pek yaşanmıyor. Seni tamamlıyor, anlamaya çalışıyor kadın yoldaşlar. Kimse kimsenin sözünü kesmiyor. Kimse “sen yanlış söyledin” diye küçümsemiyor. Ya da “ya yanlış yaparsam” kaygısıyla kendimize daha fazla güvensizleşmiyoruz. Yanlış yapsak da diğer yoldaşın düzeltebileceğine güveniyoruz.
Bütün bunlar beni savaşa, mücadeleye daha fazla bağlayan şeyler oldu. Yürüyüş kolunda erkek yoldaşlarla olduğunda hep sorun yaşanırken kadın yoldaşlarla olduğunda çok yorulduğumda beni anlayabiliyorlar. Erkeklerle yolda yürürken onlar çok hızlı yürüyorlar diye çoğu zaman bizimle gitmek istemezler ya da bizi hiç beklemeden giderler. Arkada kaldığımızda küçümserler, bizi azarlayabilirler, kendimize daha fazla güvensizleştirirler. Sistemdeki erkeklerle buradaki erkek yoldaşların bir farkı var doğru ama kadınlara olan bakış açıları bence hep aynı. Burada örgüt, eğitim vererek, kendilerini eleştirerek, bunların yanlış olduğunu göstererek toplumdaki kadın erkek ilişkilenmesini gözler önüne sermiş oluyor.
Kadınlar arasında da küçümseme, rekabet vb yaklaşımlar kendini gösterebiliyor. Eğitimlerde bunlar üzerinde duruyoruz. Çünkü biz birbirimize karşı bu kadar bencil olmamalıyız. En çok biz birbirimize yardımcı olmalıyız. Birbirimize karşı açık, dürüst, samimi, içten bir şekilde davranmalıyız. Biz kadınlar birbirimizden güç alarak bu savaşta daha çok büyüyeceğiz buna inanıyorum.
Kadınların en çokta o insani yanlarını gördükçe mutlu oluyorum. Kendime daha çok güveniyorum. En güzeli de bu kamptan çıkan sonuçlar oldu bence. Kadın kadınla nasıl ilişkilenmeli, kadının birbirini tamamlaması için iç birliğinin oluşabilmesi için nelere yönelmeliyiz, yapılan özgün eğitimlerde cins bilinci, savaşa katılım, örgüte katılım vb konulara yoğunlaşmamız kendimizi tanımamızda önemli oldu. Ortaya çıkan sonuçlar, bir nebze de olsun kendimizi tüm çıplaklığıyla ortaya çıkardı. Birbirimize olan yaklaşımlarımızda açığa çıkan rekabet, kıskançlık, birbirini küçümseme gibi zaafların nedenlerine indik. Kedimizi çok anlayamadığımızı, tek taraflı, bencilce yaklaşımlarımızı, sadece kendimizi düşünmemizi, kendimize yoğunlaşmamızı, yoldaşını düşünmemeyi, daha birçok şeyi gördük tartışmalarda. Ya da erkek yoldaşların yanında ilgi kendi üzerimizde oluyorsa diğer kadın yoldaşı görmezden gelme, takmama, onu küçümseme vb şeylerin ortaya çıkması bizde kendi cinsimize yabancılaşmayı sorgulattı. Yanımızda en çok ihtiyaç duyduğumuz, kendimizi ifade edebildiğimiz, bizi anlayabilen, çözüm bulabilen, gelişmemiz için emek veren kadın yoldaşları gördükçe onların bizim için ne kadar değerli olduğunu, bizimle aynı hisleri paylaştığını, düşüncelerinin aynı olduğunu gördükçe anladık cins bilincinin gerekliliğini.
Buradaki ilişkilenmelerde de müdahale etmezsek kadın köleleştirilmeye çalışılıyor, küçümseniyor, yok sayılıyor, eşit yaklaşılmıyor.
Eğitimlerde birçok eksikliğimiz açığa çıktı. Birçok hatalarımız vardı yüzleştiğimiz. Ya da yüzleşmekten kaçtığımız. Yanlışlıklarımızı görüp de buna yönelme konusunda belli adımlar atabildiğimizi düşünüyorum. Daha yeni adımlar atmış olsak bile o adımın sağlam bir temelde olmasını isteriz. Savaşta aktif olabilmemiz için daha kararlı, cesur ve sabırlı bir şekilde devrime hizmet edebilecek bir şekilde kendimizi geliştirmek zorundayız ve bizler milyonlarca kadınların umutları olarak elimizi taşın altına daha çok koymamız gerekiyor.
2016 Baharı / Zilan (Esrin Güngör)