Ölümsüzleştiği Tarih:18 Mayıs 1973
“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor. Belki biz olmayacağız ama bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”
İbrahim KAYPAKKAYA
Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Kemalistler tarafından katledilmesinin ardından ülkemizde sosyalizm mücadelesinin önderliği on yıllar boyunca revizyonist-reformist, şovenist, anti-Marksist anlayış sahipleri ve onların anlayışlarının hakim olduğu gruplar tarafından ele geçirilmişti. Dünyada 1960’lı yıllarda doruğa ulaşan devrim mücadeleleri emperyalist ülkeleri sarsarken, yarı sömürge, sömürge ülkelerde ise bağımsızlık ve sosyalizm mücadelelerinin üst boyutlara sıçramasına neden olmuştu. Diğer taraftan Çin Halk Cumhuriyeti’nde ise kapitalist yolculara karşı dünya proletaryasının büyük öğretmeni Mao Zedung’un başlattığı Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin etkileri Çin’i çoktan aşarak dünya devrim mücadelesini etkiler bir boyut kazanmıştı. Ve bu etki Amerika’dan Asya’ya uzanan coğrafyanın devrim mücadelelerinde patlamalar yaşanmasına neden olmuştu.
Bu dönemler ülkemizde de devrimci düşünceler genel olarak halk kitleleri, özel olarak öğrenci gençlik arasında yankı bulmuştu. Dünyadaki bu devrimci dalga ülkemiz gençlik hareketinin de kabarışına yol açtı. Bu hareketin temel noktasını anti-emperyalist muhteva oluşturuyordu.
İbrahim Kaypakkaya da öğrenim yıllarının ilk dönemlerinde devrimci öğrencilerin içerisinde bulunduğu ve sosyalizmi benimseyen öğrencilerin yönetimindeki Fikir Kulüpleri Federasyonu içerisinde mücadeleye girer. 1967 yılında FKF’nin Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Şubesi’ni kurarak TİP’e üye olur. Anti-faşist, anti-emperyalist eylemlerde öne çıkan İbrahim Kaypakkaya siyasi faaliyetlerinden dolayı okuldan atılır.
1969 ve 70’li yıllara gelindiği dönemde yalnızca öğrencilerin içinde değil fabrika grevlerinde işçilerle, toprak işgallerinde köylülerle, yani hayatın her alanında kitlelerin içerisinde ve kitlelerin önündedir. 70’li yıllarda şanlı 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin ön saflarındadır. Direnişi değerlendiren İbrahim Kaypakkaya, ülkemiz koşullarına denk düşen ve gelecekteki mücadele pratiklerine ışık tutacak değerlendirmeler yapmış ve dersler çıkarmıştır.
Sol hareket içerisinde saflaşmaların yaşandığı dönemde İbrahim Kaypakkaya, Milli Demokratik Devrim’i savunan TİİKP içerisindeki kadrolardandı. İbrahim yoldaşın gerek TİİKP içerisindeki iki çizgi mücadelesi ve gerekse de diğer akımlara karşı verdiği ideolojik mücadele, 1972 yılında 17-18 Şubat DABK kararları olarak bilinen “10 maddelik” kararlarla doruğa ulaştı. DABK 17-18 Şubat kararları her türlü reformist-revizyonist, darbe bekleyen, şovenist anlayışa cepheden bayrak açışın ifadesiydi. Uzun süredir TİİKP içerisinde yürüttüğü mücadele sonucunda 26 Mart 1972 tarihinde çağrıldığı bir toplantıda kendisine suikast yapılacağının öğrenilmesi ile artık bir arada mücadelenin imkansız ve yararsızlığını gören İbrahim’le yoldaşları TİİKP’den ayrıldılar.
Yıllarca devrimci hareketler üzerinde karanlık bir sis perdesi vazifesi gören reformist, revizyonist, Kemalist, şovenist anlayış, 24 Nisan 1972 tarihinde Marksizm-Leninizm-Maoizmin ışığında çeşitli milliyetlerden Türkiye proletaryasının öncü kurmayı Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist’in (TKP/ML) kurulmasıyla birlikte, sınıf mücadeleleri tarihindeki her türden anti-Marksist anlayışlar gibi Marksistler tarafından mahkum edildi. Türkiyeli komünistlerin bir manifestosu olan 5 temel belge ve 11 ilke TKP/ML’nin kuruluş ilanı olarak tüm emekçilere sunuldu.
İbrahim Kaypakkaya’nın diğer küçük burjuva yapılara karşılık Kemalizm konusunda yaptığı tahliller ülke coğrafyası açısından bir miladı ifade edecek niteliktedir. Yine buna paralel ulusal sorun konusunda ortaya koyduğu anlayış, o güne kadar sürdürülen şovenist anlayışlara vurulan önemli bir darbedir. Türkiye’de devrimin gerçekleştirilmesinin tek yolunun Halk Savaşı ile olacağını ortaya koyan İbrahim Kaypakkaya gerilla mücadelesinin ilk tohumlarını da çok geç kalmadan atmıştır.
Faşist TC’nin açıkça en büyük tehlike olarak gördüğü ve MİT raporlarında da yer alan “Türkiye’de komünist mücadelede halka en tehlikeli olan Kaypakkaya’nın görüşleridir. Onun yazılarında sunduğu görüşler ve öngördüğü mücadele biçimleri için hiç çekinmeden ihtilalci komünizmin Türkiye’ye uyarlanması diyebiliriz” biçimindeki sözler İbrahim’in ortaya koyduğu görüşlerin egemenler tarafından ne denli tehlikeli olarak göründüğünün göstergesidir. Egemenlerin haklı korkularının nedeni olan TKP/ML’nin programatik görüşleri devrimci hareketin tarihinde Mustafa Suphiler sonrası bir çığır açmış ve Türkiye devriminin yolunu aydınlatmıştır.
İbrahim Kaypakkaya’nın Halk Savaşı, faşizm, Kemalizm, devlet, devrim ve milli mesele sorunlarında ortaya koyduğu Marksist-Leninist-Maoist tahliller; O’nunla, ülkemizde silahlı mücadeleyi savunan hareketler arasında kalın bir çizgi çekmiştir.
İbrahim Kaypakkaya, teorisine uygun bir mücadele çizgisi izleyerek özü toprak devrimi olan Demokratik Halk Devrimi yolunda kırsal alanı esas alan silahlı mücadeleye girişmiştir. Onun bir yıldan az bir süreci kapsayan bu süreci ve çalışmaları, esası kırda olmak üzere, kır ve şehir arasında TKP/ML’nin ayakları üzerine oturtulması sürecidir.
THKO ve THKP-C’nin yenilgileri sonrasında, saldırılarını TKP/ML’ye yönelten devlet, kısa süre içerisinde Nurhaklarda Sinan Cemgilleri ihbar eden muhtarın cezalandırılması, halka terör estiren subayların ve işbirlikçilerin sınırlı olanaklara rağmen cezalandırılması-uyarılması eylemlerinin yapılmasının ardından saldırılarını daha da azgınlaştırır.
24 Ocak 1973’te Dersim/Vartinik-Mirik Mezrası’nda faşist TC ordusu ile girdikleri silahlı çatışmada Ali Haydar Yıldız şehit düşerken İbrahim yoldaş, yaralı olarak kurtulur. Aradan 5 gün geçtikten sonra 29 Ocak 1973’te yaralı olarak girdiği evin sahibi ve köy öğretmeninin ihbarı sonucu yakalanır. Yakalandığı andan itibaren yapılan işkencelerde kazanan hep O olmuştur. Dersim ve Elazığ işkencehanelerinde de işkencecileri yenilgiye uğratması sonrasında Diyarbakır’a götürülür. Karda donan ayak parmakları kesilmiş olmasına rağmen tekrar işkenceye alınır. Üç buçuk ay süren işkenceler sonucunda “ser verip, sır vermeme” mirasını bırakarak, düşmanı kendisini en güçlü sandığı işkencehanelerinde yenilgiye uğratır. Kızıl direnme tavrı karşısında çaresiz kalan düşman, Mayıs ayının 17’sini 18’ine bağlayan gece İbrahim Kaypakkaya’yı kurşuna dizer.
Yaşamı; halka bağlılık, devrime inanç ve mücadele kararlılığının sembolü olan İbrahim yoldaş, arkasında zengin bir teorik miras ve destansı bir mücadele geleneği bırakarak ölümsüzler kervanındaki onurlu yerini almıştır.
Kısacık yaşamında ulaştığı teorik seviye, siyasal kavrayış ve öngörü, yüksek örgütçülük yeteneği, pratikçiliği ve ideolojik, politik, askeri, örgütsel önderlik misyonunu kişiliğinde somutlaştıran İbrahim Kaypakkaya, Türkiye devriminin kilometre taşıdır.
O’nu anmak parti tarihimizin bilgeliğiyle, ortaya koyduğu teoriye sıkıca sarılmak ve bunun pratik ayakları olan gerilla savaşını yükseltmek, Partiyi ilkeleri üzerinde ayağa dikmek, kitle çizgisinde derinleşmek, önderlik bilincini kuşanmak ve tohumları Nisan 72’de atılan Öncü Kurmay’ın bugüne kadar ödediği bedellerle yarattığı geleneği, kavgayla büyütmek demektir. Şan olsun bu bilgeliği yaratanlara.
Daha fazla bilgi için http://ibrahimkaypakkaya.org/ web sitesini ziyaret edebilirsiniz.