Zulüm, acı, ölüm, şu bu
bir anda gizlerse de tohumu,
ölmüş gibi görünürse de halk,
döner gelir elbet bir gün nisan ayı,
kavuşur baharına toprak,
kızgın eller dağıtır atar ağır havayı.
Ölümün içinden yeşerir yaşamak.
Pablo Neruda
İyiliklerin beklenmemesi için, özgürlük tutkusu yaşanmaması için, adaletsizliğin zararlı hale gelmesi için, umutsuzluğun yasaklanması için, eşitsizliğin unutulması için gelecek düşü kuranlara…
Partimiz 1978’de 1. Konferansında Ocak Ayının son haftasını Parti ve Devrim şehitleri haftası ilan etmiştir. Enternasyonal Proletaryanın büyük ustası Lenin, Alman Komünist önderler Rosa ve Liebhnecht, TKP Kurucusu Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı, Partimizin ilk şehidi Ali haydar Yıldız ve ilk Kadın şehidi Meral Yakar, daha sonrasında Atilla Özkan Ocak ayı içinde şehit düşmüşlerdir. Partimizin kurucu önderi İbrahim Kaypakkaya’da bu ay içinde düşmanın eline geçmiştir. Tüm bu gerekçelerle Partimiz tüm Komünizm ve devrim şehitlerini Ocak ayında bir kampanya şeklinde anmayı uygun bulmuştur.
“Devrim bir ziyafet sofrası değildir” diyen Başkan Mao, Devrim ve Komünizm mücadelesinin, verilen can, akıtılan kan, ödenen bedel ve ağır kayıplarla harcını almak ve inşa edilmek zorunda olduğuna işaret ediyordu. Bu bir tercih değil kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu kavgada verilen her kayıp devrimin ve komünizmin bir ihtiyaç olduğunun deklere edilmesidir. Bu kavgada toprağa düşen her can, özgürlüğe-geleceğe vurulmuş zinciri döven bir gürz, umudu karartmaya karşı çakılmış bir kıvılcımdır.
Devrim ve komünizm şehitleri kendilerini bir ateş topu haline getirmiştir, ezilen halk yangına dönüştürsün diye. Onlar tarihin akışına dair kavrayışın en kristalize olmuş halidirler. Bu kavrayış kendinden sonrakilere sahiplenmenin ötesinde büyütülsün diye bırakılmış bir mirastır. Bunu sahiplenmek ise sadece tek tek kişilerin değil, bir siyasi çizginin, devrim ve komünizmi örgütlemeye yazgılanmış Komünist partinin sorumluluğundadır.
Şehitler aynı zamanda bir araya gelerek, örgütlenerek, sürekli ileriye doğru örgütlenerek ve tüm ideallerini gerçekleştirmeye muktedir bir öncü-önder etrafında örgütlenerek savaşım vermenin zorunluluğunun altını çizen bir duruşa sahiptirler. Onlar bu gerekliliğin altını kanlarıyla çizmekten geri durmayanlardır. Kurtuluşun tek başına, örgütsüz, öndersiz olmayacağının deklere edilmesidir.
Şehitler halkın acısını, kederini, yaşadığı zulmü, zorbalıkları yüreğinde, ruhunda hissettiği için, halkın çıkarlarını bilince çıkardığı için, yarını örgütlemenin kaçınılmaz gerekçesini bilince çıkardığı için hesapsız şekilde canlarını vermişlerdir.
Ve şimdi devrim ve komünizmin artık sadece bir hayalden ve ütopyadan ibaret olduğunu söyleyenlere ve halkı umutsuz ve yılgınlaşmış bir nesne haline getirmeye çalışanlara sözümüz olacak. Tarihin içinden geçtiğimiz aşamasında emperyalist barbarlar tarafından yüzü yaralanmış evrende şimdi umut tomurcukları daha güçlü. Çünkü, İşçi sınıfı azgın sömürü çarkı içinde, yarınını dahi göremeyecek hale getirilmeye, kazanımlarını gün be gün kaybetmeye devam ediyor. Faşist saldırılar Ortadoğu’da yaşanan savaş ortamında en pervasız biçimlere bürünüyor. OHAL ile KHK’lar ile tüm muhalif kesimlere nefes alanı bırakılmıyor. Kürt Ulusu içerde ve dışarda büyük bir şovenist saldırı ile kıyıma maruz kalıyor. Şehirleri ağır savaş makinalarıyla yok edilmekte, Suriye Ve Irak Kürdistanlarında kazanımlarına karşı savaş tehditleri savruluyor. Türk egemenleri Ortadoğu’da siyasi ve ekonomik çıkarları için Emperyalist güçlerle halkların kanına girmekten, savaşın parçası olacak saldırgan politikalardan geri durmuyor. Tüm bunlar ezilenlerin artık eskisi gibi yaşamak istememesine neden olacak koşullar demektir.
Bu koşullarda direnen, faşizme kafa tutan devrimciler ve komünistler umudu büyütmektedir. Silah elde faşist diktatörlüğün çarkını kırmaya çalışmakta, düşünmeksizin bedenlerini-ruhlarını-bilinçlerini devrimin çıkarına göre şekillendirmektedir. Dersim’de Aliboğazın’da 12 yoldaş tereddütsüz bu ruhla yaşamlarını vermişlerdir. T.Kürdistanı’nda binlerce Kürt bu ruhla şehirlerini korumanın Ulusal kimliğini korumak ve kazanmak olduğunu bilerek barikat barikat direnmiştir. Dersim’den, Botan’a, Amed’e, Serhad’a, Nurhak’a, Rojava’ya uzanan direniş hattında faşizme ve her türden gericiliğe karşı yüzlerce Kürt, Türk ve çeşitli milliyetlerden devrimci-yurtsever can bedeli direnmiştir, direnmektedir.
Onların devrimci şekillenişi, inanç ve kararlılığı, umudu ve zafere odaklanmış şekillenişi bizim referansımız, devrimci-komünist mücadelemizde en güçlü enerjimizdir.
Halk iktidarı için, faşist Kemalist diktatörlüğe karşı tüm gücümüzle ve kararlılığımızla, şehitlerimizin açtığı yoldan Halk Savaşını daha fazla güçlendirmek, Sosyalizm ve Komünizm mücadelemizden en ufak taviz vermeden, siyasi iktidar bilincini karartmadan ilerlemeye, iddialı şekilde yol almaya devam edeceğiz. Bu tarihsel sorumluluğumuz, şehitlerimizden aldığımız mirasımız ve enternasyonal proletaryanın bizden beklediği bir görevdir. Er ya da geç, yenilgi ve zaferlerle, gerileme ve ilerlemelere sebatla ve inatla bu kavgamızı sürdüreceğiz.
Şan Olsun Devrim Ve Komünizm Mücadelesi İçin Dövüşenlere, Düşenlere!
Şan Olsun Halk Savaşına!
Şan Olsun Marksizm-Leninizm-Maoizm’e!
Şan Olsun Partimiz TKP/ML’ye, Önderliğindeki TİKKO ve TMLGB’ye!
TKP/ML-MK
Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist – Merkez Komitesi
Ocak 2018