1 MAYISTA ALANLARA, FAŞİZMDEN HESAP SORMAYA!
Türk, Kürt ve çeşitli milliyetlerden Türkiye Halkına;
İşçi sınıfının ve emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışmasının alanlarda, meydanlarda en görkemli şekilde vücut bulduğu bir 1 Mayıs’a daha giriyoruz. Bu yıl 1 Mayıs, faşist diktatörlüğün OHAL’ine, Kürt ulusal mücadelesine karşı başlattığı azgın saldırısına, T.Kürdistanında onlarca şehrin tank-topla-uçakla yok edilmesine, Suriye-Rojava askeri işgaline, KHK’larla işsiz-aşsız bırakan gaddarlığına, Kürt ulusunun siyasi temsilcilerinin zindanlara atılarak en temel haklarının gasp edilmesine ve en demokratik hak taleplerine karşı bitmek tükenmek bilmeyen saldırganlığına ve de nihayet CumhurBAŞKANLIĞI referandumunun gayri-meşru niteliğine yönelik bir mücadele ve kavga günü olacaktır. 1 Mayıs bu yıl olabildiğince politize olmuş geniş kitlelerin, politik iktidar hedefiyle sıçrama yaratmasına zemin sunan olanak ve fırsatları sunmaktadır.
Başkanlık referandumu ile karakterize olmuş, faşist diktatörlüğün yönetme krizini ağır baskı-sindirme-katliam ve savaş politikasıyla aşmaya çalıştığı bir süreç içinde geçiyoruz. Başkanlık referandumu ile çıkan “evet” sonucu malumun ilamı olmuştur. YSK’nın açık hilelere başvurarak sonuç ürettiği referanduma haklı olarak öfke ve tepki olabildiğince fazladır. Bu referandumda halkımız bir kez daha “sandık” oyununa getirilmiş, faşist baskı ve sindirme altında anti-demokratik şekilde tek taraflı bir yönlendirme içeren seçim kampanyasında birde “gözünün içine bakılarak ve meydan okurcasına” hile ve hırsızlıkla BAŞKANLIĞA geçiş ilan edilmiştir. Halkta birikmiş öfke, kızgınlık ve kaygıya bu referandumla birlikte yeni bir halka daha eklenmiştir. Faşist diktatörlük saldırılarına meşruiyet katmak için seçimi sadece bir dolgu malzemesine çevirmiştir. Halkımızın örgütsüzlüğü ve sadece “sandıktan çıkacak HAYIR’A bel bağlayan” KAMPANYALAR ise faşizm için adeta ekmeğine sürülen yağ olmuştur. Faşizm sandıktan çıkarılan “evet”in yarattığı cesaret ile işçi sınıfı, emekçiler, Kürt ulusu ve Alevilere yönelik siyasal-sosyal ve ekonomik saldırılarına odaklanmaktadır.
Partimiz seçim öncesi oluşacak tabloya işaret etmiş, ezilen halk yığınlarına bu gayri-meşru referanduma katılmama çağrısı yapmıştır. Kitlelerin umutsuzluk içinde yöneldiği sandık yerine, bunun sadece aldatmaca olduğunu anlatmaya çalışan politik yönelim belirlemiştir. Şimdi kitlelerin dilini kullanma, onların eğilimleriyle kaynaşma, onları yalnız bırakmama adına demokrasi ve devrim cephesinde örgütlenen HAYIR çalışması 1Mayıs çalışmalarına da taşınmaktadır. “Hayır bitmedi 1 Mayıs’ta alanlara”, “Referandum yenilensin” şiarıyla örgütlenen bir süreç yaşamaktayız. Oysa halkımız gerçeği görmüş, başına geleni deneyimlemiştir. Simdi halkımız referandum öncesi Komünistlerin kullandığı dile dönmektedir. “Hayır mı evet mi” girdabından kurtulan bir politik şekillenişe doğru evrilmektedir. Gerçek olan şeyi yani referandumun gayri-meşru olduğunu dillendirmektedir. Gayri-meşru olan, yönetemeyen, ezilenlerin öfke ve tepkisini çeken, onları kaygılandıran faşist diktatörlüğün ta kendisidir.
Sandıktan “Evet” çıkmadan önce meşruiyeti olmayan saldırı, baskı, katliam ve anti-demokratik tüm uygulamalar “evet” çıktıktan sonrada aynı karakterde devam etmektedir. Bu yalın gerçek geniş kitleler tarafından anlaşılmakta ve daha ileri bir kavrayışa dönüştürülmek zorundadır. Bu bağlamda 1 Mayıs’ta şiarımız “Gayri meşru Referandumu, sonuçlarını ve faşist diktatörlüğü tanımıyoruz” şeklinde olmalıdır. Türk, Kürt ve çeşitli milliyetlerden İşçi sınıfı, emekçiler, halkımız faşizmin top yekün saldırısına karşı top yekün direnmeye, her türlü araçla ve yöntemle direnmeye, her direniş biçiminin meşruluğu pratikte gösterilerek ve özellikle devrimci şiddetin meşruluğuna olanak ve imkan sunan koşulların daha olgun ve gelişkin olduğu kavranarak direniş hattı örülmelidir.
İşçiler emekçiler,
Faşist diktatörlük sadece siyasal kriz yaşamamakta, aynı zamanda ciddi bir ekonomik kriz yaşamaktadır. Derinleşen ekonomik krizin tüm faturası emekçilere kesilmektedir. Bu yüzdendir ki işsizlik istatistiklere ciddi rakamlarla yansıyacak kadar artmakta, halkın alım gücü düşmekte, küçük esnaf kepenk kapatma ile yüz yüze kalmakta, emekçilerin en temel hakkı olan kıdem tazminatına komprador burjuvazi göz dikmektedir. Sadece bununla sınırlı değildir. AKP iktidarının övünçle bahsettiği sağlık sistemi ezilenlerin omuzuna yeni yükler bindirmekte, katılım payları %70 oranında arttırılmaktadır. Zorunlu tüketim ürünlerine ve hizmet alımlarına dair zamlar dudak uçuklatacak düzeydedir. Taşeronlaştırma ile güvencesiz çalışma koşulları pekiştirilmektedir. İş güvenliği masraflı bir yük olarak görülmekte, her gün işçiler iş cinayetlerine kurban edilmektedir.
Ekonomik ve sosyal temelde hak talepli eylemler, grevler ve etkinlikler anayasal hak olmasına rağmen, polis-valilik ve hükümetin iznine tabi kılınmaktadır. OHAL Komprador burjuvazinin adeta can simiti olmaktadır. Tüm demokratik hak arayışı polis copu, zindan ve katliam tehditinin baskısı altındadır.
KHK’lar ile onbinlerce emekçi işinden aşından olmaktadır. Hukuki hak arayışları OHAL duvarına çarpmakta; sokaklarda meydanlarda emekçilerin haykırışı yeni soruşturma, gözaltı ve tutuklamalarla karşılanmaktadır. Adeta emekçilere nefes alacak alan dahi bırakılmamıştır.
Çeşitli milliyetlerden emekçi halkımız,
Bu saldırganlık furyasında en çok payını alan ise mazlum Kürt halkıdır. Kürtler katledilmekte, zindanlara atılmakta, işkencelere uğramakta, şehirleri yok edilmekte, siyasi temsilcileri yok sayılmakta yüzlerce yıllık hapisle cezalandırılmaktadır. T.Kürdistanında sadece OHAL yoktur adeta bir savaş seferberliği söz konusudur. Mazlum ve yoksul Kürt halkı ulusal hak ve özgürlük talepli mücadelesinde en aşağılık ve vahşi katliamlara uğramaktadır. Kürt ulusuna düşmanlık temelinde büyütülen Şovenizm, onun toplumsal yaşamda da Türk egemen ulus baskısını sürekli hissetmesine neden olmakta, mücadelesi bu şekilde Türk ve Kürt karşıtlığı ile boğulmaya çalışılmaktadır.
TC, İçerdeki Kürt düşmanlığını sınır ötesine de taşımıştır. Fırat Kalkanı operasyonuyla Rojavaya yönelik askeri saldırısını şimdi Irak Kürdistanında Şengalde hayata geçirme planı yapmaktadır. Fırat Kalkanı operasyonundaki askeri ve siyasi hezimet ona yetmemiş olacak ki, şansını birde Şengal’de denemek isteyecek kadar gözü kararmış bir Kürt düşmanlığı söz konusudur.
1 Mayıs’ta Kürt ulusal mücadelesinin haklı ve meşruluğunu haykırdığımız, tam hak eşitliği özgürce ayrılma hakkı talebini gür sesle dillendirdiğimiz, bunun karşısında duran şovenizmle acımasız bir mücadele hattı örgütlediğimiz bir dayanışma ve birlik ruhu oluşmalıdır. Örtülü ve açık sosyal şovenizme prim verilmemelidir. Bu bağlamda “Kürtler ayrılmak istemiyor dilini, kültürünü kabul edin” şeklindeki örtülü sosyal-şovenizme de, Kürtler “emperyalizme teslim oldu” şeklindeki açık sosyal şovenizme karşıda işçiler, emekçiler “Yaşasın Kürt ulusunun tam hak eşitliği, yaşasın özgürce ayrılma hakkı” şiarı etrafında kenetlenen bir mücadeleye dahil olmalıdır. Kürt ulusu özgür olmadan Türk ulusu asla özgür olamayacaktır.
Çeşitli Ulus, milliyet ve inançlardan İşçiler, emekçiler;
Faşist diktatörlük unutmayalım ki tüm ezilen toplumsal kesimlere karşı düşmandır. İşçi ve emekçileri işinden ederken de, Rojava ve Şengale askeri saldırılarda bulunurken de, Kürt kentlerini haritadan silerken de, seçilmiş vekilleri ve belediye başkanlarını hapse atarken de, katil polisleri para cezasıyla aklarken de, Cemevlerine saldırırken de, meydanlarda katliamlar gerçekleştirirken de amaç ve hedefi aynıdır. Faşist diktatörlüğünü baki kılmak, onu korumaktır. Çünkü ancak böylesi bir baskı ve sindirmeyle varlığını sürdüreceğini, ekonomik ve siyasi çıkarlarını gerçekleştire bileceğini bilmektedir.
Öfke ve kin faşizmin can evine yönelmelidir. Ne Tayyip Erdoğan’ın kişisel hırsı ne de AKP’nin faşist karakteri bu sorunların nedenleridir. Sorunların nedeni bir bütün kurulu sistemin ta kendisidir. AKP ve Tayyip Erdoğan bunun sadece usta icraacılarıdır. Halkın öfke ve kinini hak edecek bir faşist karaktere ve halk düşmanlığına da sahiplerdir. Ancak emekçiler dünün faşist uygulamalarını anımsamalıdır. Askeri Faşist Cuntanın 1982 Anayasa’sı altında 35 yıldır emekçiler baskıya ve katliamlara maruz kalmaktadır. Şimdi aynı Anayasa’nın ruhuyla ve daha da baskıcı hale getirilmiş yeni Başkanlık rejimiyle bu süreç Tayyip Erdoğan ve AKP önderliğinde sürmeye devam edecektir. Referandumda çıkan “evet” sadece AKP ve Tayyip Erdoğan’ın birer “kağıttan kaplan” olduğunu göstermiştir. Onlar faşist diktatörlüğün sadece kapı bekçileridir. Emperyalistlerin sadık birer uşaklarıdır.
1 Mayıs’ta öfkemizi ve kinimizi ne referandum hilelerine karşı sınırlanmış bir politik mücadeleye hapsedelim ne de sadece kendi sorunlarımızla boğuşurken yaşananları sineye çekelim. Korku dağlarını büyütmek birlik ve mücadele ruhunu parçalar. Korkusuzluk ise haklılığın bilincine varmaktan geçer. Haklılığımızı gerçekleştirecek olan şey ise örgütlenmek, bir araya gelmek Faşist diktatörlüğe karşı halk demokrasisi mücadelesine tutuşmaktan geçer. Faşizmin anladığı tek dil ise devrimci şiddettir. Faşizmi alt etmenin, onu aşındırmanın, geriletmenin yolu ise gerilla savaşına dayanan uzun süreli Halk savaşından geçmektedir. Faşist diktatörlük kaos ve kriz içindedir. Korkusuzca onunla mücadele etmek en küçük hak talebi karşısında dahi çeşitli milliyetlerden halkımızın dayanışma ve ortak mücadeleyi zorunlu görmesinden geçmektedir.
1 Mayıs’ta Mehmet Akif Dalcı’nın taşla, tırnakla faşizme meydan okuyan duruşunu; 77’de panzer altında ezilirken Kavga türküsü söyleyen şehitlerimizi; 96’da Meydanı zapt etmek için bedenlerini barikat yapan halkımızın yiğit evlatlarını rehber alarak cesareti kuşanacağız. Hak verilmez alınır, faşizm koşullarında söke söke alınır. Bu tarihsel deneyimimizle sabit. Ancak biz daha fazlasını istiyoruz, ne kırıntılar ne iyileştirmeler haklılığımıza karşılık gelmeyecek. Bitsin diye bu zulüm, sömürü ve baskı; faşizmin saltanatı son bulsun diye meydanları, alanları zapt ettiğimiz gibi iktidarı da zapt etmeliyiz ve edeceğiz. Meydanlarda, sokaklarda, barikatlarda, fabrikalarda, tarlalarda, amfilerde, silah elde dağ başlarında vuruşa vuruşa, öğrene öğrene, yenerek ve yenilerek ilerleyeceğiz ve mutlaka Halk demokrasisi, sosyalizm ve devrim mücadelesi kazanacak!
-Yaşasın 1 Mayıs!
-Biji Yek Gulan!
-Yaşasın demokratik halk devrimi!
-Yaşasın proletarya Enternasyonalizmi!
-Şan olsun proletaryanın öğretisi Marksizm-Leninizm ve Maoizme!
-Yaşasın partimiz TKP/ML, önderliğindeki TİKKO , TMLGB!
TKP/ML – MK (TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ MARKSİST LENİNİST- MERKEZ KOMİTESİ )
26 NİSAN 2017