Bütün ülkelerin işçileri birleşin!
Felakete Sürüklenen Dünya Proleter Devrimi Çağırıyor!
Maoizm’in Kızıl Bayrağı Altında Birleşin!
Bu 1 Mayıs’ta uluslararası proletaryaya, ezilen halklara, ve uluslara, emperyalizmi, revizyonizmi ve gericiliği silip süpüreceğimizin sözünü teyit ederek sesleniyoruz. Bunu demokratik, kültürel ve sosyalist devrimlerle, Halk Savaşı yoluyla proletarya diktatörlüğünü kurarak ve geliştirerek, bütün insanlık her türlü baskı ve sömürüden kurtulana dek, yani nihai hedefimiz olan, herkesin ihtiyacını karşılayan, zengin ya da fakirin, sömürücü ya da sömürülenin olmadığı sınıfsız toplum olan Komünizm’e kadar sürdüreceğiz. Bugün yaşadığımız cehennemden tamamen farklı olacak, bugünün efendileri olan kan emici katillerin olmadığı yeni bir toplum için, yeni bir dünya için acımasızca ve özverili bir şekilde savaşacağız.
Danışıklı dövüş ve mücadele arasında gelişen hakim sosyal düzen, yani emperyalist dünya sistemi, ve onun bir parçası olarak, bütün dünya halklarının ortak düşmanı ABD emperyalizmi, katil orduların kanlı elleri üzerinden varlığını sürdürüyor. Bu ordular biz ezilenler ve sömürülenlerin karşısında, proleter öncüler olan Komünist Partiler önderliğinde örgütlendiğimiz ve silahlanıp ayağa kalktığımız zaman, karşımızda çaresiz kalacaklar. Bugün dünyaya göz atan herhangi birisi, dünya proleter devriminin insanlık için tek yol olduğu bir durumla karşı karşıya olduğumuzu ve dünyadaki objektif ve sübjektif koşulların devrim lehine geliştiğini görür. Bu durumda, içinde bulunduğumuz yeni devrimler sürecine yeni Halk Savaşları atılımlarıyla dahil olmak bizim elimizdedir.
Emperyalistler ve Uşakları Pandemiyi Fırsata Çevirdiler
Emperyalistlerin ve uşaklarının pandemi politikası, onların soykırımcı karakterini gösteriyor; Aşağılık bir şekilde, pandemiyi kendi ekonomik, politik ve askeri amaçlarını gerçekleştirmek için kullanıp milyonlarca insanın ölümünü umursamıyorlar.
Küresel ekonomik kriz uzun zaman önce öngörülmüştü 2019 sonlarına doğru kendisini göstermeye başlamıştı. Covid-19 salgını onlara bahane üretecekleri bir ortam sundu : ani bir şekilde geri çekilme zorlayıp, geniş ölçekte üretici güçleri yıkmak ve aynı zamanda, ana emperyalist ülkelerde, tekelci devlet kapitalizmini ilerletmek. Avrupa’da olduğu gibi ABD’de de, Biden iktidara gelişinden kısa bir sonra 3.3 trilyon dolarlık bir bütçeyi büyük tekelcilerin çıkarına, onların ekonomilerini yeniden inşa etmeleri için sundu. Sonuç : doğrudan krizden kaynaklı olarak günde 6 bin ile 12 bin arasında insan açlıktan ölüyor; dünyanın en yoksul ülkeleri arasında olmayan Arjantin gibi ülkelerde bile kitleler açlık içinde hayatta kalabilmek için gıda yardımı talep ediyor. Emperyalist ülkelerde bile açlık artmış durumda. Dünya genelinde en az 495 milyon kişi işinden oldu, Hindistan’da 100 milyona yakın insan günlük kazanç imkanından yoksun durumda. Bu insanlar büyük oranda en yoksullar ve onların arasında da azınlık milliyetlere mensup olanlar, kadınlar ve gençler bu durumdan en çok etkilenenler. Buna paralel olarak finans kapital sahipleri çok büyük karlar elde etmekte. 2020 Mart-Aralık ayları arasında, çok büyük bir kesim yoksullaşırken, dünyanın en zengin 10 kişisi zenginliğini 540 milyar dolar arttırdı. Bunun yanısıra, sapkın kar mantığını takiben, kriz boyunca finans kapital “teşvik paketleri”yle idare edilen emperyalist merkezlere taşınıyor ve böylelikle bağımlı ülkelerdeki bürokratik kapitalizmin krizi derinleşiyor, bu da halklar için daha çok sefalet ve açlık demek.
Siyasi olarak yönetici sınıfların pandemiyi, kitleler üzerindeki baskıyı yükseltme, direnişlerini ve militanlıklarını kırma, devrimleri önleme amacıyla kullanmadığı hiçbir ülke yoktur. Yönetimde daha çok yoğunlaşma ve merkezileşme söz konusudur (burjuva devletinin gericileşmesi süreci). Özellikle “liberal-demokrat” diye adlandırılan tek bir ülke dahi yoktur ki, yasamanın gücünü yürütmeye aktarmamış, kendi yasalarını çiğnememiş olsun. Böylelikle “virüsle savaş” adı altında, her bir yurttaşın hareketini “aplikasyonlar” aracılığıyla kontrol altına alıyorlar. Dolayısıyla parlamentarizmin krizi derinleşiyor. Örneğin Birleşmiş Milletler bulgularına göre Latin Amerika halkının 78.8%’i hükümetlerin “bir avuç insanın iktidarı”na hizmet ettiğini sölüyor, ve halktaki bu düşünce büyümekte. İstihbarat servisleri, esasta faşist güçleri aracılığıyla, bu önlemlere karşı örgütlenen her türlü kitle eylemini bastırma yolunu seçmiş, bu önlemlere “Ziyon liderleri protokolü”nü aratmayacak düzeyde gerici çarpıtmalar biçmiştir. Revizyonizm ve her türden oportünizm alınan önlemleri “halk sağlığı” adına koşulsuz desteklemiş, bir kez daha eski devletlerle arasındaki mesafeyi azaltmış, maskelerini indirmişlerdir.
Brezilya gibi, de facto askeri ve ultra-gerici hükümetin, ekonomiyi baltalayacağı gerekçesiyle COVID-19 önlemlerine karşı olduğu bir örnekte, oportünizm ve katı revizyonizm, büyük burjuvazi ve medya tekellerinin korosuna katılarak, kitle eylemlerinin bulaşı arttırdığı gerekçesiyle karşısında olmuştur.
Bilinçli kitleler bilmektedir ki, eğer virüs çok fazla zarara sebep olmuşsa, bunun sebebi, dünyadaki sağlık sistemlerinin halkın hizmetinde olmaması, geçmişte ve bugün, hükümetlerin siyasi kararlarının bir sonucu olarak yeterli kaynaklara sahip olmamasıdır. Dolayısıyla COVID-19 kaynaklı her ölüm, yönetici sınıfların hesabına yazılacak bir soykırımdır.
Emperyalist ülkelerin, özellikle bağımlı ülkelerdeki pozisyonlarını ilerletmek için, kendi ürettikleri aşıları kullanıyor olmaları, bu sırtlanlar için kitlelerin hayatlarının hiçbir öneminin olmadığının kanıtı. Aşıların en büyük kısmını emperyalist ülkeler kendilerine ayırmış durumda. Emperyalizme bağımlı ülkelerde de büyük burjuvazi ve toprak ağaları için ayrılan aşılar dışında aşı bulmak mümkün değil. Bağımlı ülkelerde bürokratik kapitalizmden ötürü ilaç sektöründe üretimi sağlayacak teknoloji bulunmamakta ve emperyalizm de, serbest piyasanın görünmez eli mantığıyla yarattığı entelektüel mülkiyeti yoluyla işçilerin hayatları üzerinden ticaret yapmakta. Başka bir deyişle, dünyanın yoksulları soykırıma uğratılmakta.
Askeri alanda, emperyalistler ve onların uşakları, kendi devletlerini daha da askerileştirmek amacıyla, savaş çığırtkanlığı planlarında temel bir mesele olan tekelci devlet kapitalizmini teşvik etmekle başlayıp, devlet idaresindeki her tür görevde, ister idari bir görev olsun, ister polis, ister sağlık temelli, silahlı kuvvetlerin kullanımını normalleştiriyor ve silahlı kuvvetlerin ulusal kahraman imajını teşvik ediyorlar. Yırtıcı savaşlarını ilerletmek için, kuzeyde Libya’dan güneyde Mozambik’e, batıda Batı Sahra’dan doğuda Somali’ye kadar savaş alanına çevirdikleri Afrika’ya hem kuklaları araclığıyla hem de doğrudan müdahalelerini arttırarak, pandemi kaynaklı gerçek ama kendileri tarafından yaratılmış olan paniği kullanıyorlar. Aynı zamanda, sözde insan gücünden ve sağlık kriziyle başa çıkma araçlarından yoksunken daha fazla silahlanıyorlar.
Tüm Dünyada Proletarya ve Halklar Mücadele Ediyor ve Direniyor
Sömürü ve zulmün artması, açlık ve sefaletin artması, baskı ve soykırım mücadele gerekliliğini doğurur çünkü zulüm direniş yaratır, kitleler mevcut koşullarda yaşamaya devam edemez, bu nedenle her yerde savaşmak için ayaklanırlar. Emperyalizm, son otuz yılda dünyanın sömürüsünü arttırdı. Kendisini saran genel ve nihai krizden kaçmaya çalıştı. Daha fazla sermaye birikimi için baskı yaptı, bu yüzden de her yerde patlamaya hazır olan kitlelerin infilak etmesine zemin hazırladı. Son iki yılda gördüğümüz kitle hareketleri şu durumun oluşmasını sağlamıştır: Komünist Partilerin yeniden yapılanmalarındaki ilerlemeler ile dünyanın yeniden devrimci bir duruma evrildiği ilan ediliyor.
Kitleler, onları boğacak tüm sosyal izolasyon önlemlerine rağmen, faaliyetlerini daha önce hiç olmadığı kadar arttırdılar. Onları devrimci çıkışa yönlendirmek komünistlere kalmıştır, çünkü kitleler, devrim ile karşı-devrim arasındaki mücadele alanıdır. Emperyalizmi ve gericiliği gömmediğimiz sürece, Lenin’in Birinci Dünya Savaşı ve Versailles Antlaşması’ndan sonraki uluslararası durumu açıklamasında uyardığı gibi, revizyonizmin ve oportünizmin hizmetinde her zaman çıkış yolları olacaktır; bugün, mevcut “korona salgınına karşı toplumsal paketlerden” ve “yeni anayasa” ile çıkış yolundan faşizme kadar uzanan bir yelpazede, kitleleri bu krizden gerici çıkış yollarına götürmeye çalışacaklar. Bu nedenle, sömürücüler lehine işleyen kriz karşıtı programların temeli olan “pandemiye karşı” planlarını yok etmek çok önemli; bu planları yok etmenin anahtarı acil sağlık bakımı gibi, kitlelerin en ihmal edilen ve külfetli ihtiyaçları için ücret ve maaş mücadelesini yoğunlaştırmaktır; tüm temel ihtiyaçlar talep edilmeli, kitlelerin protestolarını şiddetli mücadele biçimleriyle ifade etmeleri için talep edilmeli, devletin hiçbir işe yaramadığı gösterilerek yükümlülüklerini yerine getirmesi talep edilmeli. Kitlelerin dolup taşmasını teşvik etmek amacıyla, talepler için mücadele ile güç için mücadele birleştirilmelidir.
Köylülerin toprak için mücadelesi, ezilen ulusları giderek daha fazla harekete geçirir ve emperyalizme karşı mücadelenin temelini oluşturur. Yarı-feodalizme karşı mücadele, Latin Amerika ülkelerinde de güçlü bir şekilde gelişiyor, toprağın büyük mülksüzleştirmeye karşı fethi ve savunması günün düzeni haline geldi ve, Ekvator ve Brezilya gibi ülkelerde proleter zihin yapısı ile silahlanmış olan köylüler, demokratik devrimin gerçekleştirilmesi yolunda büyük bir sıçrama için sistematik olarak çalışıyorlar. Hindistan’daki köylülerin muazzam mücadelesi ülkeyi sarstı ve tüm dünyanın gözü önünde, toprağı en büyük toprak ağalarının ellerinde daha da yoğunlaştırmak ve böylece yarı-feodal sömürüyü arttırmak için milyonlarca köylünün yıkımı yoluyla bürokratik kapitalizmi teşvik etme amacı taşıyan eski toprak ağası-bürokratik devletin maskesini düşürdü. Dünyanın en kalabalık kesimini oluşturan köylülerin mücadelesinin önemi, köylülerin topraklarının, azınlıkların topraklarının ve atadan kalma komünitelerin, emperyalizmin, büyük burjuvazinin ve toprak sahiplerinin büyük madencilik, enerji, turizm , vb. projeleri için mülksüzleştirilmesi nedenleriyle giderek artmaktadır. Emperyalistlerin ve uşaklarının kitleleri kitlelere karşı sürmek için kullandıkları Afrika’daki silahlı çatışmalar, doğrudan toprak ve toprak mücadelesiyle bağlantılıdır.
Tüm dünyada proletaryanın mücadelesi bir yandan, çalışma saatleri ve çalışma koşulları gibi ekonomik talepler ; öte yandan kazanılmış hakların korunması ve siyasi talepler üzerinden yükselmekte. Hindistan’da daha önce görülmemiş büyüklükteki grevler, Bulgaristan’da sağlık işçilerinin maaş ve çalışma koşulları için mücadelesi, Çin’de, 200 milyondan fazla işçinin şehir dışına itilmesi ve emperyalist politikaların işçileri ucuz işgücü haline getirmesine karşı, sosyal-emperyalist revizyonist patronlara karşı çeşitli proletarya mücadeleleri, İspanya’daki otomobil işçilerinin mücadelesi, Fransa’da sarı yelekliler ve diğer mücadeleler, ABD’deki ırkçılık karşıtı kitlesel ve şiddetli eylemler… Bu örnekler toplamın sadece bir kısmı. Bütün ülkelerde finans kapitalin saldırılarına karşı mücadele büyüyor. Kitlelerin esasta proleter politik mücadeleleri, Polonya’da (burada kadınların göze çarpan mücadelelerini vurgulamak gerek), Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinde, fikir özgürlüğü ve halk sanatı üzerinden İspanya’da gelişen eylemler kitleler büyük eylemliliklerine ve git gide büyüyen bilinçlenmeye örnek olarak gösterilebilir. Gerçek şu ki, yaprak kımıldamaz denen Hollanda ve Norveç gibi emperyalist ülkelerde bile, proleter gençlik tarafından kitlesel militan eylemler örgütleniyor, on yıllardır yaşanmamış deneyimler yaşanıyor, isyanlar yayılıyor.
Bütün ülkelerdeki küçük burjuvazi krizin faturasını ağır ödüyor, milyonlarca esnaf kepenk kapıyor, milyonlarca küçük işletme, küçük dükkan ve restorant sahibi, finans kapital tarafından yönetilen büyük tekellerin karları için biriktirilen ve merkezileştirilen sermayenin kurbanı oluyor. Aydınlar üzerindeki saldırılar, düşünce özgürlüğüne doğrudan müdahale ya da post-modernizm doktrinlerinin dayatılması ile arttırılıyor. Öğrencilerin yılları bulan eğitim süreçleri, iş bulma imkanlarının büyük düşüşü ile çalınıyor. Milyonlarca çocuk eğitim imkanından yoksun kalıyor, emperyalist ülkelerde bile “sosyal eşitlik” miti rüzgar olup uçuyor, çünkü ailelerin bir bilgisayar almaya bile parası yetmiyor. Emekçi kadınlar krizden en çok etkilenenler. Onlar sağlık sektöründe en tehlikeli işleri yapanlar, ilk olarak onlardan işleri alınanlar, yükselen ev içi çalışmadan sorumlu olanlar, artan patriyarkal şiddetin muhatabı olanlar, bunlar yetmezmiş gibi, kürtaj gibi hakları birçok ülkede tehlike altında. Göçmenler ve azınlık milliyetler, virüsten en çok ölenler ve sağlık imkanlarına en az ulaşanlar, işlerini kaybedenler… kitlelerin sefaleti radikal bir şekilde artmakta, tıpkı ayrımcılık ve ırkçılık gibi. Buna paralel olarak devrim çığlığı da yükselmekte.
Ezilen uluslara karşı emperyalist saldırganlık, ulusal direnişi ve ulusal kurtuluş savaşlarını arttırıyor. Ezilen uluslar emperyalizm için adeta birer yağma malı. Emperyalistler arasındaki rekabet, Sahra’daki gibi doğrudan ya da Kafkasya’daki ve Yemen’deki gibi kuklaların savaşı şeklinde , kaynakları ve pazarı aşırı-sömürme yoluyla kontrol etmesi üzerinden yağma savaşlarını arttırıyor,
Halkları ne kadar ezdiklerinin bir önemi yok. Filistin’in kahraman halkından da göreceğimiz gibi, kurtuluş mücadelelerini durduramıyorlar, ulusal kurtuluş mücadelesi için yeni savaşçı dalgalarıyla karşılıklarını alıyorlar. Doğu Avrupa ve Balkanlar’da, ulusal mesele daha şiddetli bir hal alıyor ve Batı Avrupa’da bile, Katalonya ve İskoçya örneklerinden ya da İrlanda halkının ihanetlere rağmen silahlı mücadele ısrarından göreceğimiz gibi, daha fazla hacim kazanıyor.
Dünyanın her yerinde kitleler devrim için haykırıyor. Kitleleri örgütlemek ve onlara önderlik etme işi tamamen komünistlerin omuzlarındadır. Komünistlerin dönüştürücü potansiyelinin karşısında hiçbir güç duramaz.
Komünist Partilere Önderlik Etmek Zorunludur
Kitlelerinin haykırışlarının meyve vermesi için, devasa büyüklükteki örgütlenmemiş gücün dünyayı ters yüz edecek örgütlü bir güce dönüşmesi için, ezilen ve sömürülen kitlelerin mücadelesini örgütleyecek ve bu mücadeleye önderlik edecek bir güç zaruridir. Bu güç, proletaryanın öncüsü, Komünist Parti’dir. Bu tarihsel bir olgudur ve bu anlamda Çin örneğine bakmak yeterlidir. Çin, Asya’nın “hasta ve yaşlı ülkesi”, emperyalizm tarafından baskılanan ve bölünen, toprak ağaları, bürokratik kapitalistler ve kendi halkının hainleri tarafından aşağılanan, geriletilen, pazarlanan ülke, birkaç yıl içerisinde yarı-sömürge yarı-feodal sefil halinden, halkının, insanlığın öncesinde ulaşamadığı en yüksek aşamaya ulaştığı, güçlü bir sosyalist devlet haline dönüştü.
İlk Koşul Komünist Parti’nin Varlığıydı
1 Haziran 1921’de, Çin Komünist Partisi Şangay’da kuruldu. Bu, ülkedeki devrimci proleter hareketin gelişimin kaçınılmaz meyvesiydi ve Ekim Devrimi’nin silahlarının yarattığı gök gürültüsünün Çin’deki proleter ideolojideki yankısıydı. ÇKP’nin kuruluşu ile birlikte, devrimin gidişatı ve ülkenin tarihi değişti. Başlarda hareket zayıftı, fakat halkın en iyi kızları ve oğullarının katılımıyla, Parti’nin başı olan, Başkan Mao Zedung ile Çin devrimi arasında yürümeye başladı. Başkan Mao, Marksizm-Leninizm’i yaratıcı bir şekilde, doğru bir politik-ideolojik çizgi rehberliğinde ülke devriminin somut koşullarına uygulamış, sınıf mücadelesi ile iki çizgi mücadelesi arasında, devrimin enstrümanlarını inşa etmiştir: Yeni iktidarın ve halkın sömürücülerine karşı birliğinin inşasında, Komünist Parti, devrimci ordu ve birleşik cephe; birincisi önder, ikincisi temel ve üçüncüsü de zaruridir. Çin Devrimi’nin somut problemlerini çözmek adına Marksizm’i uygularken, Başkan Mao Halk Savaşı teorisini geliştirmiş ve bu teoriyle emperyalizmi ve uşaklarını yenmiş, dünya komünistlerine, kendi ellerinden çıkan, tarihin ilk ve en yüksek askeri doktrinini sunmuştur. Başkan Mao önderliğindeki ÇKP, kitlelerin kendi kaderlerinin efendileri olduğu ve açlığın, yoksulluğun, cehaletin ve eski toplumun her kalıntısının kökünün kazınması için harekete geçtiği dinamik bir sosyalist devletin inşasına devam etti. Bu çok zorlu bir mücadele olmasına rağmen, Başkan Mao, ÇKP’nin emperyalizmle işbirliğine girişilmesini savunanlara karşı yürütülen iç mücadelelerin içinde, devrimin gidişatını nasıl yönlendireceğini biliyordu. Revizyonizm, ilk sosyalist ülke olan Sovyetler Birliği’nde iktidarı ele geçirince, Başkan Mao, dönemin en güçlüsü olarak görünenleri takip etmeye çalışan cepheye karşı mücadelesini yükseltti ve dünya komünistlerini, dünya proleter devriminde sebat ve teslimiyetçiliğe karşı emperyalizmle mücadele noktasında birleştirdi. SSCB’de kapitalizmin restorasyonundan dersler çıkararak, Büyük Proleter Kültür Devrimi (BPKD) ile, ÇKP içindeki kapitalist yolcuları devirmek ve proletarya diktatörlüğünü güçlendirip devrimi sürdürmek için, tarihte görüşmemiş bir kitlesel dönüşüm hareketi gerçekleştirdi. Bu devrim revizyonizmin beslendiği her türden gericiliğin derin ideolojik kaynaklarını çürütmek için ciddi bir mücadele içeriyordu. Bu devasa eylem bütün dünyayı sarstı ve Marksizm yeni ve en yüksek üçüncü seviyeye ulaştı : Maoizm. Dolayısıyla bugün Marksist olmak Marksist-Leninist-Maoist olmak demektir.
Başkan Mao’nun ölümünün ardından, Teng Siao-Ping önderliğindeki ÇKP içindeki sağ kanat, anti-komünist karşı-devrimci bir darbe gerçekleştirerek ÇKP’yi revizyonist bir partiye, sosyalist devleti de bugünün faşist yönetimindeki sosyal-emperyalist Çin’ine dönüştürdü. Bu durum Marksizm-Leninizm-Maoizm’i yanlışlamaz fakat çok net bir şekilde Başkan Mao’nun Parti içi mücadele ve sosyalizmde sınıf mücadelesine dair ortaya çıkardığı fikirlerin bugün de geçerli olduğunu gösterir. Dolayısıyla bugün Çin’deki gerçek komünistlerin ilk görevi ÇKP’yi yeniden inşa etmektir.
ÇKP tarihi bize çok değerli dersler sunuyor ve bizce yüzüncü kuruluş yılını kutlamak bu değerli dersleri anlamamıza yardımcı olacaktır. Çünkü doğru kavradığımızda bu dersler bize takip etmemiz gereken bir yol sunacaktır.
Bugün birçok ülkede Çin’inkine benzer bir durum söz konusudur. ÇKP kurulmadan önce Komünist Parti yoktu, çünkü revizyonizm tarafından yıkılmıştı. Bugün bizim görevimiz Komünist Partileri yeniden inşa etmektir. Bu süreç son yıllarda birçok kayda değer ilerleme yaratmıştır ve yapmamız gereken sınıfımızın en ileri deneyimlerinden öğrenerek hareketi daha ileriye götürmektir.
Kurtuluşun Yolu Halk Savaşı’dır
Enternasyonal Komünist Hareket’in en ileri mevzileri, Peru, Hindistan, Türkiye ve Filipinler’de Halk Savaşı’na önderlik eden Komünist Partiler’dir. Bu Halk Savaşları umudun meşaleleri, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in evrensel doğruluğunu ilan eden kızıl bayraklardır. Onlar bütün ezilen ve sömürülenleri cesaretlendirenler, milyonlarca insanda emperyalizme, dünya gericiliğine ve her türden revizyonizme karşı savaşma ve mücadele etme azmi yaratanlardır. Onlar yolu gösterenler, komünistleri ve özellikle de enternasyonal proletaryanın neferi yeni jenerasyonları en geniş kitleleri örgütlemeye ve devrim şiarını haykırmaya çağıranlardır.
Tarihin yasası, şiddetin yeni topluma gebe her eski toplumun ebesi olduğunu gösteriyor. Emperyalizm ve uşakları, bu ölmekte olan parazitler, hiçbir zaman iktidarı proletaryaya gönüllü olarak vermeyecekler. Onlar bize baskı ve sömürü düzenlerini sürdürebilmek için her türlü suçu işlemeye, her türlü katliamı ve soykırımı yapmaya muktedir olduklarını gösterdiler. Onlar her halk ayaklanmasını kanla bastırmak istiyorlar. İşte bu yüzden biz komünistler ve devrimciler, onları yıkmak için devrimci şiddet uygulamak zorundayız. Halk Savaşı’nın yolu budur. Bu olmadan bu dünyada bize yer olmaz, bu olmadan insanlık kurtuluşunu sağlayamaz. Bizler Halk Savaşı için ilerlemeli, eğer hala bulunmuyorsa, kavga aygıtlarımız olan Komünist Partileri yeniden inşa etmeli, var olan Partilerin askerileşmesini geliştirmeli ve Halk Savaşı’na önderlik edecek düzeye gelmelerini sağlamalıyız. Sorunları ve güçlükleri Maoizm’i kavrayarak ele almalı, ortaya çıkan her yeni problemi her devrimin kendi somut koşulları içerisinde yaratıcı bir şekilde çözmeliyiz.
Sınıf içinde burjuvazinin koruyuculuğunu yapan revizyonizm, Enternasyonal Komünist Hareket’in baş düşmanıdır; Truva atıdır, beşinci koldur, emperyalizmin ve uşaklarının “kaleyi içeriden fethetme” hamlesidir. Onlar düşmanın saflarında yer alan ihanetçilerdir. Onlar yılan gibi komünistleri, proletaryayı ve halkı hayal kırıklığına uğratmaya ve demoralize etmeye çalışıp, bizi şeytanlardan koruyacak olan tanrının birer lütfuymuş edasıyla zehrini salanlardır. Onlar “devrimin karakteri değişiyor” ilanını yaparak demokratik devrimi reddediyorlar, “parlamento güçlerin biriktirilmesi için kullanılmalıdır” ya da “Parti’nin problemlerini çözmek için” eski devletle “affa” gidilmelidir demeye devam ediyorlar. Peru’daki örnekte olduğu gibi, Halk Savaşı’nı ilerletmenin tek yolu Gonzalo Düşüncesi’ni uygulamak ve yeni problemleri daha çok Halk Savaşı vererek çözmekken, revizyonist ve teslimiyetçi sıçanlar, yani Sağ Oportünist Çizgi’nin (şimdilerde “Movadef” denen ayrı bir parti) tuttuğu yol budur. Türkiye’de de aynı durum söz konusudur. yeni problemlerin çözümü Kaypakkaya’nın çizdiği yolu takip etmek ve Maoizm’i uygulamakken, onlar, komünistler ve devrimciler zor duruma düşene kadar durmuyorlar. Hindistan ve Filipinler’de de, teslimiyet çağrıları yapanlar olsa da, belirleyici olan komünistlerin karşılaştıkları problemlere karşı çözmek ve Stratejik Denge aşamasına geçmek için Maoizm’i nasıl uyguladığıdır. Bizi Maoizm’in eski halinin modasının geçtiğinin, ve Halk Savaşı yerine “füzyon teorisi” ile yeniyi uygulamanın gerekliğini anlatan Avakian’ın tarihsel parantezleri ve hain Prachanda’nın, birinin Biden’a açık desteği ve diğerinin de Nepal devriminin katili olması üzerinden, nasıl bittiklerini biliyoruz.
Revizyonizm, Çin ve Rus emperyalizminin kuyrukçusu, ve bağımlı ülkelerde de büyük burjuvazinin bürokratik kliğini destekleyen, halk mücadelesini yanlış yorumlayan, kitleleri burjuvazinin kendi (bürokratik ve komprador burjuvazi arasında) mücadelesine çeken, ve bu ülkelerdeki isyanları silmenin bir yolu olarak kullanılan, burjuvazinin proletarya içindeki beyhude çabasıdır.
Hindistan’da ve Filipinler’de devrimin ilerleyişi teslimiyet çağrısı yapanları tarumar ederken, burada da, komünistlerin Stratejik Denge aşamasına geçmek için Maoizm’i nasıl uyguladığını ve problemleri nasıl ele aldıklarının belirleyiciliğini görüyoruz. Dolayısıyla, kendimizi devrimci şiddet için ilerletmek ve revizyonizmle mücadele etmek, dünya proleter devriminin gelişimine, Halk Savaşı’nın ilerlemesine ve daha fazla Halk Savaşı iradesinin ortaya çıkmasına hizmet etmek için hayati önemdedir. Bunun için daha çok birleşmeli ve komünistler ve devrimciler olarak omuz omuza mücadele vermeliyiz.
Maoizm’in Kızıl Bayrağı Altında Birleşin!
Bugün bir savaş süreci içerisindeyiz ve bütün dünyada eşitsiz fakat gelişmekte olan bir devrimci durum söz konusu. Kitleler devrimi haykırıyor ve bu gerçeklik ana politik eğilimi tanımlıyor. Geçen yüzyılın “Büyük Buhranı”ndan beri, emperyalist dünya sisteminin en derin krizinin ilk aşamasındayız. Kitlelerin devasa ayaklanmaları artacak, proletaryanın ve dünya halklarının mücadelesi isyan dalgaları halinde ilerleyecek ve burjuva demokrasisinin krizi daha da derinleşecek, emperyalistler ve uşakları şimdiye kadar yönettikleri gibi yönetemeyecekler. Proleter dünya devriminin ilerleyişi için objektif koşullar muazzam durumda. Biz komünistler, Maoistler, anın ihtiyaçlarına cevap olmalı, görevimizi yerine getirmeli, cesurca ilerlemeliyiz. Güçlerimizi sürmekte olan Halk Savaşı’nın geliştirilmesine, birçoğunun başlatılmasına ve Komünist Partiler’in yeniden inşasına vakfetmeliyiz. Bu yüzden, Maoizm’in dünya devriminin rehberi olduğunu göstermek için Enternasyonal Komünist Hareket’in mücadelesi hayati öneme sahiptir.
İki çizgi mücadelesi, eleştiri ve özeleştiri yoluyla ortaya çıkan Birleşik Maoist Konferans (UIMC) ve Proletaryanın Yeni Enternasyonal Örgütü (NIOP) önemli bir adım, sıçrama yapmak için tarihsel bir zorunluluktu. Eğer biz komünistler birleşemezsek, tarihsel misyonumuzu yerine getiremeyiz. Birlik, mücadele yoluyla ortaya çıkar ve Marksizm-Leninizm-Maoizm’i esas alarak mücadele eden her birimiz, bunun zor ve karmaşık bir görev olduğunu bilir. Fakat biz bunu gerçekleştirmek için varız.
Dünyada var olan her şey hareket halindedir, durağanlık her zaman görecelidir, mücadele, dönüşüm süreklidir, eski dünya orak çekiçli bayrakların zaferleri altında yok olacak, yeni dünya doğacaktır. Cenneti zapt etmek bizim elimizdedir.
Şan Olsun Enternasyonal Proletaryaya – Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın Maoizm – Kahrolsun Revizyonizm!
Yaşasın Çin Komünist Partisi’nin Yüzüncü Kuruluş Yıldönümü!
Birleşik Enternasyonal Maoist Konferans’ı ve Proletaryanın Yeni Enternasyonal Örgütü’nü ilerlet!
Yaşasın Halk Savaşı’nın Zaferi!
İmzacılar:
Peru Komünist Partisi
Türkiye Komünist Partisi / Marksist – Leninist
Brezilya Komünist Partisi (Kızıl Fraksiyon)
Komünist Grup (Maoist), Çin
Meksika Komünist Partisi’nin Yeniden İnşası için Devrimci Hücreler (NR-PCM)
İrlanda Sosyalist Cumhuriyetçiler
Kızıl Bayrak Komitesi – FRG
Şili Komünist Partisi Kızıl Fraksiyon
Avusturya Komünist Partisi (Maoist) Kuruluşu için Komiteler
Halka Hizmet Et – Norveç Komünist Lig
ABD Komünist Partisi Yeniden İnşa Komitesi
Fransa Komünist Partisi – Kızıl Fraksiyon
Finlandiya Maoist Komite
Ekvator Komünist Partisi – Kızıl Güneş
Kolombiya Komünist Partisi (Kızıl Fraksiyon)
Galiçya Maoist Komünist Parti Kuruluşu Komitesi
Kızıl Dalga (Danimarka)
1 Mayıs 2021